Cumhuriyet tarihinde, Türk Siyasetinin kimyasını bozan üç önemli dönem yaşandı. Köy Enstitüleri, 68 Kuşağı ve Gezi Direnişi.

*     *     *

Köy Enstitüleri; 1940'ta açıldı, 1946'da tasfiye edilmeye başlandı, 1954'te tabelası indirildi.

O dönemlerde nüfusun yaklaşık % 80'i kırsal kesimde yaşıyordu. Cumhuriyet değerleri henüz kentlerden kırsala ulaşamıyordu.

Toplumdaki okuma-yazma oranı % 10'u bile bulmuyordu. Kırsal kesimde ise neredeyse hiç yoktu. Ağasıyla, şeyhiyle, şıhıyla ve gelenekleriyle yaşayan kapalı bir toplumdu Anadolu'nun kırsalı.

İşte Köy Enstitüleri, Anadolu'nun aydınlanma kurumları olacaktı. Anadolu 21 bölgeye ayrılmış, 21 Köy Enstitüsü kurulmuştu.

Anadolu kırsalının çocukları burada okuyacak, kazandığını kırsala taşıyacaktı. Ama yeni ve duymadığı değerlerle tanışıyorlardı. Cumhuriyet deniyordu, laiklik deniyordu, özgürlük deniyordu, bağımsızlık deniyordu. Bilgi ve beceri yanında bu değerlerle de donatılıyorlardı.

İşte bu değerler, toprak ağalarının kimyasını bozar oldu. Çünkü bu uyanış, bir tehlike oluyordu onlar için. Ve bozulan bu kimya, siyasete yansıdı.

Sonuçta Batı Bloku'nun ve toprak ağalarının baskısıyla kimyası bozuk siyaset, Köy Enstitülerini tasfiye ederek orada uyanan "sosyal ruhu" bastırır oldu.

Ama bu "sosyal ruh"un rüzgârı yıllarca sönmedi ve de söndürülemedi.

*     *     *

68 Kuşağı, Cumhuriyet tarihine damgasını vuran en Önemli bir kuşaktı.

Çünkü bu kuşak düşünsel gıdasını, Kurtuluş Savaşından ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden alıyordu.

Ve bu kuşak; "anti-emperyalizm" diyordu, "tam bağımsızlık" diyordu, "ikili anlaşmalara hayır" diyordu, "NATO'ya hayır" diyordu, "kahrolsun Amerika" diyordu, "go home" diyordu, "6. filoya hayır" diyordu.

Ve Batıya bağlı işbirlikçi sermayenin, siyasetin kimyasını bozuyordu.

Ve de bu kuşak; "Gardırop Atatürkçüleri" diyor, Atatürk'ten beslenenlerin kimyasını bozuyordu.

Bir taraftan da sol diyordu, sosyalizm diyordu, "Bağımsız ve Demokratik Türkiye" diyordu. Ama bu uyanışa ve bu sözlere uzak duran siyasetin kimyasını, tümden bozuyordu.

İşte bu kuşak, önce birbirine düşman edildi. Ve büyük bir şiddetle tahrip edildi. Kimi idam edilerek, kimi karşılıklı çatışmalarla yok edildi.

Ama bu kuşağın uyandırdığı anti-emperyalist yurtsever duruşun rüzgârı, yine de sönmedi, söndürülemedi.

Ne denirse densin; bugün gençliğin ruhunu okşayan, onların içindeki özgürlük inancını harekete geçiren,   Deniz Gezmiş’le sembolize edilmiş 68 kuşağının oluşturduğu sönmeyen bu rüzgâr olmuştur.

*     *     *

Ve Gezi Direnişi... Ve Gezi Gençliği... Ve de yeni bir Türkiye gençliği...

30 yıldır süren bir çatışmanın oluşturduğu toplumsal gerginliğin travması ile büyümüş bir gençlik...

Büyük ölçüde kentli görünümlü, geleneksel itaat kültürüne isyan eden bir gençlik...

Ve 68 kuşağının, 78 kuşağının kavgasını; darbelerin bu topluma yaşattığı acıları dinleyerek, okuyarak büyümüş bir gençlik...

Ve de özellikle:

İnançla bastırılmaya hayır diyen, seküler bir yaşamı isteyen bir gençlik...

12 Eylül darbe anayasası ile susturulmuşluğa, sindirilmişliğe ve de kapitalizmin en vahşi koşullarına razı edilmişliğe isyan eden bir gençlik...

Türk- Kürt ayrıştırılmasına, Alevi-Sünni ayrıştırılmasına ve bu çatışmalara isyan eden bir gençlik...

Özet olarak "Özgür ve Demokratik bir Türkiye"de, barış içinde yaşamak isteyen, toplumsal kararlarda ben de varım diyen, yani demokrasi isteyen bir gençlik...

İşte bu gençlik, bu gençliğin verdiği Gezi Direnişi, hem iktidarın hem de muhalefetin, yani tüm siyasetin kimyasını bozdu. Siyaset okuyamadı bu gençliği.

İktidar kendisine karşı bir ayaklanma gibi algıladı. Muhalefet bundan nasıl faydalanırım dedi. Yani Gezi Direnişi ve bu gençliğin duruşu okunamadı.

*     *     *

İşte size siyasetin kimyasını bozan bu üç olay...

Köy Enstitüleri; feodal değer yargılarını tasfiye edecek, Cumhuriyet değerlerini Anadolu'ya taşıyacak bir aydınlanma hareketiydi.

68 Kuşağı; emperyalizm tarafından kuşatılmış, toprakları emperyal güçlerin üsleriyle doldurulmuş bu ülkede, milli bir uyanışın ayağa kalkmasıydı.

Gezi Direnişi ise, özgür ve demokratik bir Türkiye'nin inşa edilmesinin sesiydi.

Ama siyaset bunları anlamadı, anlayamadı. Ya da anlamak istemedi.