Gezi direnişi de denilen Gezi olaylarında, Türkiye'de yeni bir gençlik görünür oldu.
Yani iktidar, muhalefet, sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve devletin tüm güç odakları yeni bir gençlikle tanışır oldu.
İşte bu gençlik:
-Özgür ve demokratik bir Türkiye'de, barış içinde yaşamak isteyen...
-30 yıldır süren bir çatışmanın ve toplumsal gerginliğin travması ile büyüyen...
-Ve geleneksel yaşam biçimine, geleneksel itaat kültürüne isyan eden...
-Ve de doğaya, aşka, sevgiye dönük; teknoloji ile büyümüş, biraz politik, biraz apolitik bir gençlik idi.
Yani bu gençlik, 2000'li yılların gençliği idi.
* * *
Ve öyle bir gençlik ki:
-Sistemin otoriter gidişine itiraz eden, bir ölçüde modernliği temsil eden...
-Ve 68 kuşağının ve de 78 kuşağının mücadelesini okuyarak, darbelerin bu topluma yaşattığı acıları dinleyerek büyümüş bir gençlik...
Ve de özellikle:
-12 Eylül darbesiyle susturulmuşluğa ve sindirilmişliğe ve de sistemin en vahşi koşullarına razı edilmişliğe isyan eden bir gençlik...
-Ve Türk-Kürt ayrışmasını ve Alevi-Sünni ayrışmasını ve de bu ayrışmayla yapılan çatışmaları reddeden bir gençlik...
Özet olarak özgürlük ve demokrasi eksenli birlikteliği savunan bir gençlik...
İşte bu nedenle Gezi direnişinde, bu toplumun bütün renkleri vardı. Ortak noktası, demokratik ve özgür bir Türkiye isteği idi.
İşte bu nedenle Gezi Parkı, böyle bir gençliğin böyle bir Türkiye talebiyle öfkesinin dışa vurulduğu yer oldu. Yani bir ölçüde toplumsal bir patlamanın adresi oldu.
* * *
Bu direniş karşısında iktidar, arkada derin güçler aradı. Yabancı el aradı. Marjinal grupların tahriki dedi. Çapulcu dedi. Vandal dedi. Karanlık güçler dedi.
Yani Gezi Parkı direnişini itibarsızlaştırmak, haklılığını gözden düşürmek istedi.
Ama bu söylemler inandırıcı olmadı.
Kaldı ki bu gençlik, batılı emperyal güçlerin aleti olmayacaktı. Çünkü bu gençliğin iç dünyasının dolgusu, kurucu iradenin anti-emperyal değerleri idi.
Bu gençlik, İstanbul sermayesi ile Anadolu sermayesinin kavgasına da alet olmayacaktı.
Ve bu gençlik Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayrıştırmasının da aleti olmayacaktı.
Çünkü bu gençlik, içlerini kin ve nefretle doldurmaya çalışan bir zihniyete isyan etmişti.
Çünkü bu gençlik, nefret duygularını içinden atmış ve barışık yaşayan bir Türkiye istemişti.
İşte bunun için siyaset, artık eskisi gibi olmayacaktı. İktidar ve de muhalefet, siyaset sandıklan küfür edebiyatına bu gençliği alet edemeyecekti.
* * *
Ve bu gençlik, Gezi Parkı direnişiyle:
-Adeta Türkiye solunu da Türkiye sağını da test eder olmuştu.
-Siyasetin ezberini bozar olmuştu.
-İktidarın kimyasını sarsar olmuştu.
Daha da önemlisi:
-Toplumun kutuplaştırılmasına, toplumun bir inanç kimliğine hapsedilir oluşuna itiraz etmişti.
Yani bu gençlik, Gezi Parkı direnişiyle yeni bir Türkiye'nin mesajını vermişti.
İşte bu ülkeyi yönetenler ve de yönetmeye talip olanlar, bu gençliğin verdiği mesajı okuyabilirlerse barışık bir Türkiye'nin önünü açmış olacaklardı.
Ama ne yazık ki, ne iktidar okuyabildi bu mesajı, ne de muhalefet.
İktidar bu gençliği düşman ilan eder oldu. Muhalefet AKP karşıtı bir cepheye hapseder oldu.
Yani bu gençlik, siyasetin dişlileri arasında tarumar edilir oldu.
Ama yine de bilinmelidir ki:
Eğer bu ülkede demokrasi tam olarak inşa edilecekse bu sürecin itici gücü, yine de siyasetin dişlileri arasında tarumar edilir olan bu gençlik olacaktır.