Dünkü yazımın sonunda,
"Peki, birden bire ortaya çıkan ya da çıkarılan bu rüşvet, yolsuzluk, operasyon neyin nesidir?" demiştim.
Evet, son günlerin vurucu gündemi yolsuzluk, rüşvet ve Halk Bankası olayıdır.
Ve de bunların üzerinden yapılan operasyonlardır.
Hiç beklenmedik bir anda 17 Aralık günü böyle bir operasyon, AKP ile Gülen cemaati arasında var olan bir kavganın ateşlenmesi olmuştur.
Ve bugün iktidarın siyasal gücü, önemli ölçüde bir sarsıntıya uğramıştır.
Çünkü iktidardaki koalisyon çatlamıştır.
Ama niçin çatlamıştır? Siyasetteki ve toplumdaki yansıması ne olacaktır? Şimdilik belli değildir.
* * *
Öncelikle şu bilinmelidir ki:
Genel kanaat, bu kavganın ABD bilgisi dışında olmadığıdır.
Özellikle, ABD Erdoğan'ı defterden sildi denilmektedir. Tersinden okursak ne demektir bu?
ABD kendine yeni bir eş başkan arıyor demektir.
İktidar olmak isteyen herkesin ABD'den icazetli olduğu da bir gerçektir.
Çünkü hiçbir iktidar, Amerika'nın bölge politikalarına hayır diyememiştir.
Bu ülkede 68 kuşağının dışında, hiçbir zaman Amerikan politikalarına yüksek sesle itiraz edilememiştir.
Bugün eğer bu politikalara hayır denilebiliyorsa, Cumhuriyetin kuruluş döneminin ve 68 kuşağının bu toplumun beynine kazıdığı yurtseverlik duygularıdır.
* * *
Sanırım, yaratılan bu kavganın görünmeyen üç ana amacı vardır:
-Asıl amaç, ABD'nin bölgedeki yeni politikalarına hizmet edecek yeni bir "siyasal iklimin" oluşturulmasıdır.
Öyle ki, yolsuzluk ve rüşvet Türkiye siyasetinin genlerine oturmuştur; durup dururken iktidarı sarsacak bir yolsuzluk gündeme sokulmaz bu ülkede,
-İkincisi, bu kavganın faydacı bir zihniyetle, İstanbul sermayesi ile Anadolu sermayesinin kavgasına hizmet etmesidir.
-Üçüncüsü ise özellikle Batı'nın sürekli tasfiye etmek istediği kurucu ideolojinin ana damarlarının, iktidar kavgasında tahrip edilmesidir.
Bunlara Türkiye'nin doğusunda olabilecek yeni gelişmeleri de ekleyebiliriz.
Kavganın sorgulaması bu noktalardan yapılmalıdır.
* * *
Ancak ortaya çıkan haritaya baktığımızda, görülmelidir ki:
-Toplumun sosyal dokusuna cemaat kültürü yerleşir olmuştur.
-Bugün cemaatin, hem iktisadi bir güç hem de politik bir figür olduğu görülmüştür.
-Yargı ve emniyet, adeta iktidar ve cemaat arasında paylaşılmıştır. Ve bugün, demokratik toplumlarda olmaması gereken bir olgu:
-Cemaatin bu ölçüde devlet yapısının içine girmiş olmasıdır.
-Siyasete bu denli açık bir şekilde müdahil olmasıdır.
* * *
İşte bu kavgada alınacak siyasal tavır özellikle önemlidir.
-İktidar-cemaat tartışmasından yararlanmak...
-Bu tartışmada cemaatle bir koalisyon görüntüsü vermek...
Laik, demokratik ve cumhuriyetçi bir siyasal duruş olmayacaktır.
Demokrasi kültürü ile oluşan siyasetlerin, inanç üzerinden beslenir gibi duruşu asla demokratik bir duruş olmayacaktır.
Ve de faydacı yaklaşımlarla cemaate siyasal bir meşruiyet kazandırmak:
-Laik devlet anlayışı ile bağdaşmayan bir duruş olacaktır,
-Cumhuriyetin kuruluş değerlerine, felsefesine ve de bu Cumhuriyeti kuranların düşünsel yapısına aykırı bir duruş olacaktır.
Ve de bu duruş, demokratik toplumsal muhalefeti çar-çur edecektir.
Oysaki bu toplumun demokratik bir siyasete büyük ihtiyacı vardır. ***
Elbette, demokrasi mücadelesinin hedefi:
Siyasal ve toplumsal bir arınmanın kavgası olmalıdır.
Rüşvetin, yolsuzlukların sorgulanması kadar, 90 yıl sonra nereye gelindiğinin de bir sorgulanması olmalıdır.
Bölgeye yeni bir eşbaşkan arayanlara hayır olmalıdır.
İcazetli bir iktidar oluşumuna karşı siyasal bir duruş olmalıdır.
Ve İstanbul sermayesi ile Anadolu sermayesinin iktidar kavgasına hizmet etmek olmamalıdır.