Pazar günü Bekir Coşkun’un yazısındaki son paragrafı
okuduğumdan beri dilime takıldı durdu nedense.
Okumayan varsa paylaşmak istedim;
“Hindiler düşünüyorlardı…
Ördekler sürü sürü dolanıp “Sıra size gelecek…Sıra size
gelecek…” derken, tilkiler önce hindileri yediler, arkasından ördekleri…
Tilkileri getiren köylüler “Yani elimiz kırılsaydı da
bunlara fırsat vermeseydik” demeye başladılar…
Karşı çıkanlar ise “Söylemiştik, bunlar bir defa geldi mi gitmezler…Her
yere yerleştiler…Gözleri de doymuyor…Ne bulsalar yiyorlar…diyorlardı…
Kümesler boşalınca tilkiler mutfaklara girmeye başladılar…
Özellikle kadınlar meydanlarda toplanıp “Güzel günler
göreceğiz çocuklar” diye şarkı söyleyip eve döndüklerinde baktılar ki mutfaklar
boşalmıştı…Tenceresini, tavasını tamtakır görenler “Yani bu kadar da
olmaz…Doymak bilmiyor bu tilkiler” dediler…”
İlkokul yıllarından beri tilki masalları bitip tükenmemiştir
kitaplarımızda. Uyumamız için anlatılanların içinde de hep tilki olmuştur
nedense. Tilkinin korkusundan
gözlerimizi sıkı sıkı kapadığımızdan uyuyorduk belki de.
Yaşam dediğimiz de
tarih değil mi zaten.
Hepimiz bir şeyler
yazmaya çalışıyoruz.
Orasından burasından tutunduğumuz yaşam katarında “nal
toplamayı”” istemiyoruz.
Nal dediğimiz ne ki?
İki lokma yiyecek.
Ama biz, sanki hiç güneş doğmayacak gibi,
Hiçbir şey,
Saklansın,
Saklı tutulsun istemiyoruz.
Yoksa,
SIRA BİZE GELECEK…
SIRA BİZE GELECEK…
Her Gününüz Güzel Olsun.