Gezi kalkışması, korkunun, sinmişliğin, devlet otoritesine boyun eğmenin aşıldığı onurlu bir isyandır.

Devrimci 68 ve 78 kuşağının küllenen tutkusunun kıvılcımı, 90 kuşağının devlet faşizmini görmesini sağlayan meşaledir.

Bu kalkışmayla halk, gücünün farkına varmış ve özgüven kazanmıştır.

Gezi başkaldırısı, sınır çizgileri belirgin olmasa da sınıfsal ayrışmada somut ittifakların gün yüzüne çıkması açısından da önemli ipuçları veriyor.

Sömürü sisteminin efendileri ( Sermayedarlar) ve sistemin uygulayıcısı ( Devlet) halkın başkaldırısını bastırmak için tam bir dayanışma içinde olduklarını, oluşturdukları ( görsel medya ve yazılı basın gibi) ideolojik aygıtları, güvenlik güçlerini ve siyasallaştırdıkları yargıyı kullanarak gösterdiler.

Sistemden nemalanan sınıfın ittifakında hem ekonomik hem de siyasi çıkarlar açısından tam bir tutarlılık söz konusu ama emekçi toplum kesimlerinin sınıfsal aidiyetlerinin dayattığı biçimde bir ittifakın içinde yer aldıklarını söylemek iyimser bir saflıktan başka anlam taşımaz.

Kapitalist sistemin nimetlerinden yararlanan kesimler halk hareketine destek olmama tutarlılığını gösterirken emekçi halk kesimlerinin ait oldukları sınıfa ihanetlerini ve sermaye sınıfının değirmenlerine su taşıdıklarına şahit olduk.

Sistemin sömürü yasalarının hayata geçirilmesi sonucu yoksullaşan bireylerin sistemin en sadık savunucuları durumuna nasıl getirildikleri konusu öyle birkaç sayfada anlatılacak kadar basit değil elbette.

Din, inanç, milliyet güdülemeleri, küçükburjuva yaşam tarzının dayattığı alışkanlıklar, geleneksel tutuculuk, ırkçılık, devletin ve sistem uygulayıcısı kadroların kutsallaştırılması, hükümet yanlısı olmanın avantajlarından ve seçmen avcılığından elde edilecek getiri beklentileri bu sınıfsal çelişkilerin ortaya çıkmasının başlıca nedenleri olarak sayılabilir.

Gezi kalkışmasının çevreyi ve yaşam alanlarını korumaktan yola çıkarak biriken toplumsal sorunların protestosuna dönüşmesini sistemin değiştirilmesi talebi olarak değerlendirmek ve heyecanlanmak hiç de gerçekçi bir yaklaşım olamaz.

Sokaklara çıkan kitlelerin siyasi ve sosyal bileşenlerinin talepleri sistemi tehdit eder bir nitelik taşımamaktadır. Başlıca bileşenlerin sokaklara döktüğü kitlelerin talepleri mevcut hükümetin değişmesi yönünde en güçlü ittifakı ve birlikteliği sağlasa da asıl sorunun sistemden kaynaklandığını, sistemin devamını sağlayan ve sistemi koruyan yasalara dokunulamadığı sürece köklü bir değişimin gerçekleşemeyeceğini görmek için müneccim olmak gerekmiyor.

Devrim sloganlarıyla kitleleri arkasında toplayan siyasi bileşenlerin aslında sistem içinde bir iktidar savaşına giriştiklerini anlamak hiç de öyle özel bir çaba gerektirmiyor.

Mesela devrim, Ulusalcılar için bu hükümetin gitmesi, yerine laik ve milli bir hükümetin kurulmasıdır. Silivri’ deki siyasilerin ve içlerinde Güneydoğu’ da faili meçhul infazlara karışmış olanların da bulunduğu ve Yurtsever olarak adlandırdıkları askerlerin salıverilmesi, seçimlerde partilerinin oylarının yükselmesi, barış sürecine son verilmesi ve eski bildik, içinde kan ve gözyaşı olan yöntemlere geri dönülmesidir.

Düzenin siyasi partileri kitlelerin tepkilerini seçim sandığına yöneltme çabası içinde.

Barış süreci zarar görür kaygısıyla direnişe destek vermeyen Kürt halkı mevcut sistem içinde kalarak kazanılan hakların ve özgürlüklerin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gerçeğini görmezden geliyor.

Yani Gezi Direnişine katılan, katılmayan kesimlerin farklı talepleri ve gerekçeleri var. İşte bu nedenle sınıflar arası çizgi silik ve belirsiz. Aslında sistemden nemalananlar ve sistemi koruyanlar olmaları gereken tarafta. Sorun ve belirsizlik emekçi kesimlerin neden kendi saflarında yer almadıklarında.

Gezi başkaldırısı devrim yolunda ilerlerken sistem uygulayıcılarının ve sistemden nemalananların sistemi korumak için nasıl insanlık dışı yöntemlere başvurabileceklerini somut bir şekilde ve canlı örnekleriyle gösterdi.

Yardımlarla ve inanç sömürüsüyle oluşturulan “ Milli İrade” nin kazanımlarını korumak amacıyla palalarla ve sopalarla demokratik haklarını kullananlara acımasız saldırılarına şahit olduk.

Güvenlik güçlerinin halkın güvenliğini sağlamaya değil iktidarın tetikçiliğini yapmaya zorlanmasını gördük.

Apolitik olduğunu söylediğimiz ve yaşam tarzları nedeniyle eleştirdiğimiz gençliğin hiç de öyle düşündüğümüz gibi umursamaz olmadığını şaşkınlık ve utanç içinde izledik.

İnançları sömürülen dindar yoksullar, milli duygularıyla hareket eden, anti- demokratik uygulamalarına karşın devlete ve güvenlik güçlerine toz kondurmayan milliyetçiler, iktidar yandaşlığıyla popüler olan niteliksiz gazeteciler sınıflarına ihanet eden hainler olarak tarihe geçtiler.

Gezi başkaldırısında yaşananları tarih not etti.

Bu başkaldırı söndürülebilir ama tarih bu başkaldırıyı bastıran siyasi iktidarın zaferini değil halk ayaklanmasını hangi anti- demokratik, hukuksuz ve acımasız yöntemleri kullanarak önlediğini anlatacak…