Ne oldu ya da ne oluyor, Suriye’de?
Beşar Esad, “Canım sıkılıyor, ülkemin halklarıyla şöyle bir dalaşıp, ülkemi bölüp, parçalayayım…” diye mi kalkıştı bu iç savaşa?
Dünün “Esad”ı, bugün niye “Esed” oldu?
Yakın zamana kadar adı sanı bilinmeyen IŞİD denen bu terör örgütü, nereden çıktı?
Niye tırlar dolusu yardım yapıldı bu örgüte?
Niye tedavileri Türkiye’de yapıldı ve yapılmaya devam olunuyor bu sapıkların?
Niye bizi liderlerimiz(!), yakın zamana kadar IŞİD’e terörist diyemeyip; IŞİD unsurları, sinirli çocuklar gibi sıfatlarla tanımladılar?
Bilen var mı?
Bu konuda ne biliyoruz da; dünyanın en büyük sömürgeci gücü Amerika’nın ve onun ülke içindeki uzantılarının sözleriyle oturup, kalkıyoruz?
* * *
Bana göre; ülkesinin bölünüp, parçalanmasını istemeyen her yurtsever gibi Beşar Esad da ülkesinin hak ve hukukunu savunuyor.
Tıpkı, yeri geldiği zaman, bizim de yapacağımız, bizim de savunacağımız gibi.
Böyle bir durumda biz de mi, Esad gibi suçlanacağız?
Bizim iyi niyetimiz de mi istismar edilecek?
Bizim liderlerimize de mi; “Teyyip” ya da “Devitoğlu” denecek!?
* * *
Bugün sizlerle, bir Suriye Vatandaşının, “Lütfen, sesimiz olun” diye Gazeteci Zahide Uçar’a gönderdiği mektubu (özetleyerek) paylaşmak istiyorum.
… …
Selam, sabah faslından sonra şunları söylüyor o Suriyeli mektubunda.
“…ABD nereleri mi bombalıyor?
Boş petrol kuyularını…
4 senedir, Rakka’nın petrollerini sömüre sömüre, tek bir damla petrol bırakmadılar geriye.
Sıra geldi, Lazkiye’nin doğal gazına ve madenlerine.
Şimdi ÖSO, ELNUSRA ve PYD’de de ABD’ye karşılar. “Kullanıldık” diyorlar.
Diğer yandan da ABD, IŞİD’e karşıymış gibi görünüp yeni kargaşa sahaları oluşturuyor. Üstelik bunları da Türkiye’nin yardımlaryla yapıyor.
Birlikte yeni yeni terörist örgütler oluşturuyorlar.
Ve bu kaos, birkaç senede de bitecekmiş gibi görünmüyor.
Ne zaman biter?
Tüm kaynaklar sömürülür, halklar fakirleşir ve savaşta soykırımla yok olurlar, o zaman biter. Zaten bu savaşın bir tarafı da bu. Etnik temizlik yani. Soykırım…
Bu savaşta ne kadar vatansever, gerçek Suriyeli varsa bu bölgelerde öldürüldü. Korkunç katliamlar yaptılar. Tek bir canlı bırakmadılar.
Çok ilginç, bu bölgelere yabancı ülkelerden gelenler yerleşti.
Dikkat ettiyseniz; ilk olaylar çıktığı zaman bölgedeki tüm tapu dairelerini, tüm bilgisayarları yaktılar. Nüfus dairesi diye bir şey bırakmadılar. Yaşayanların bile kimlikleri yok şu anda. (…)
Beşar Esad’ın durumu, şu an aynı. Dün neyse, bugün de o. Halkın verdiği yetki ve güvenoyuyla ayakta duruyor. Rusya, Iran ve Lübnan Hizbullahıın desteğini alıyor.
Beşar Esad giderse, burada tek bir canlı kalmaz. Bunu hepimiz biliyoruz.
(…)
Sizi uyarıyorum, sizin oraya gelenlere asla güvenmeyin. Oraya gelenlerin ne şartlarla, ne maksatlarla gittiklerini ve kabul gördükleri gerçek Suriyeliler iyi biliyor.
İlk önce Esad’a muhalif olanlar alındı.
Suriye’de Ermeni ve Kürt kalmadı desem, yeridir. Hepsi Türkiye’ye gitti. (…)
O Ermeniler, eskiden “biz Kürt’üz!” diyorlardı. Şimdi açıktan Ermeni olduklarını söylüyorlar. “Topraklarımızı almak için Türkiye’ye dönüyoruz” diyorlar.
(…)
Neden Türkmenler alınmadı ya da alınmıyor?
Halep’te benim dostum olan Türkmenlerin kafalarını kesip, camii minaresine astılar. Daha ne anlatayım ben?
(…)
Bir Türkmen ailesini bilirim. Türkmen baba, kızları bu sapık katillerin eline düşmesin diye, son çare olarak, 5 kızını ve karısını vurduktan sonra tek kalan mermisiyle kendini vurdu. Geldiler, tüm mallarına el koydular.
Halep’te bir yakından tanıdığım bir Türkmen ailesi akrabaları ile birlikte tamamen yok edildi.
Hangi birini yazayım, hangi birini söyleyeyim.
Tarih kitapları bundan fazlasını yazacak. Torunlarımız utanacak, bizden nefret edecekler.
(…)
Türkmenlere karşı, kimyasal kullandılar. Zehirli sütlerden yüzlerce Türkmen çocuğu öldü. Türkiye Kızılay’ı Türkmen çocuklarına süt yardımı yaptı. Yüzlerce çocuk öldü.
İnanın sabahlara kadar uyuyamıyorum. Hâlâ evin kapısına gardırop koyuyoruz destek olsun diye. Sadece biz değil, herkes aynı durumda..
(…)
Beşar Esad tüm sivilleri, milis eğitimli güçlerin tümünü silahlandırdı. Şu an bizim mahalleyi milis güçleri bekliyor. (…) Keşke gelebilseniz de, hastanelerimizi görebilseniz… Keşke gelebilseniz de rezilliğimizi, sefaletimizi görebilseniz. Keşke gelebilseniz de gerçekleri görebilseniz…”
* * *
Dahası var mektubun.
Dahası, çok daha hazin, çok daha hüzünlü, çok daha utanç verici.
Utanç vericiden kastım, mektubun sonraki bölümlerinde Tayyip Erdoğan ve oğullarına ait tankerlerin işin içine girmesi.
Ben bunlar, kesinlikle doğrudur demiyorum.
Neticede bunlar, bir Suriyeli yurttaşın (büyük bir olasılıkla Suriyeli bir gazetecinin) Gazeteci Zahide Uçar’a yazdığı bir mektuptan yapılan alıntılar.
Ancak ben, doğruluk payının çok yüksek olduğuna inanıyorum.
Ve ülkem adına utanıyor, ülkem adına endişeleniyorum.