Sevgiyi seviyorum. Sevgiyi paylaşmayı seviyorum. Sevgiyi yazmayı seviyorum. Sevgiyi yaşam enerjisine dönüştürerek insanların hayatına dokunmayı seviyorum.

Az önce, sevgili öğrencim dünya çapında meşhur Serik’li ressam Hasan Kırdı (Önümüzdeki ay Londra ve Tayvan’da sergisi varmış) telefonla arayarak, hal hatır sordu, sevgi ve saygılarını iletti.

Ben de çok mutlu oldum ve bu mutluluğumu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yıllar önce, eşimle Hasan Kırdı’nın İstanbul Tünel’de Ziraat Bankası galerisinde açtığı bir resim sergine gitmiştik. Tablolarını hayranlıkla seyrederek kendisini kutladığım Hasan Kırdı ayrılırken, “Hocam izin verirseniz, sizi kucaklamak ve bir kez daha ellerinizden öpmek istiyorum.” diyerek bana sarılmış zorla ellerimi öpmüştü.

Ben de, “Hayrola Hasan, neler aklına geldi ? “ diye sorunca Hasan, “Hocam belki hatırlamazsınız, babam beni ortaokuldan sonra liseye göndermeyecekti. Ağabeyim Mustafa Kırdı olayı size anlatmış, siz de ağabeyimle beraber bizim eve gelerek babama, ‘Hasbi amca biliyorsunuz ben Mustafa’nın velisiyim, Hasan’ın da velisi olacağım. Lütfen, Hasan’ın da okumasına izin verin’ diyerek babamı ikna etmiş ve lisede benim de velim olmuştunuz.

sayenizde liseyi okudum, yüksek tahsil yaptım ve bugün tanınmış bir ressam olarak karşınıza çıktım.” deyince, çok duygulanmış ve gözyaşlarımı saklayarak Hasan’a sarılmış ve tarifsiz bir mutluluk yaşamıştım.

Sevgi genetiktir. Anne ve babanızda varolan sevgi, hoşgörü ve anlayış size de geçmiştir. İçinizdeki sevginin gerçek bir anlama kavuşabilmesi için öğrenilmesi, uyandırılması ve uygulanması gerekir.

Bazıları sevgiyi kendini kandırma hastalığı olarak yorumlar.

Sevgi insanlara Allah’ın bir lütfu, insani değerlerin en yücesi, yaşamın tek anlamı ve toplumsal yaşamı canlandıran en büyük insan enerjisidir.

Parkta spor yaparken herkesle selamlaşarak sevgiyi ve hayatı paylaşırım. Parka gezmeye getirilen küçük çocukları dokunmadan gözlerimle severim. İçimdeki sevgiyi enerjiye dönüştürerek gözlerimden çocuklara yollarım. Çocuklar da gönderdiğim bu sevgi enerjisini hissederek bana tebessümle cevap verirler.

Yıllarca her sabah parkta müzisyen arkadaşım Udi Bilsay Kadıoğlu şarkı söyleyerek yürürken müzikten hoşlandığını sandığım bir köpek arkamızdan gelerek bizi takip ederdi. Parkın içinde bulunan anfitiyatroda verilen bir Türk müziği konserinde o köpek insanların arasında içeriye girerek yaklaşık bin beş yüz kişinin şaşkın bakışları arasında sahnenin önüne geldi ve şarkıları dinledi. Daha sonra sahneye çıkarak bendir çalan bir bayanın yanına oturdu. Bütün seyirciler nefesini tutarak köpeği izlemeye başladı. Müziksever köpek herkesi büyülemişti.

Çok yakın arkadaşım olan bestekâr şef Caner Bakır, mikrofonu eline alarak, “Otuz beş senelik şeflik hayatımda ilk defa bir köpek solistim oldu” deyince, ben de ayağa kalkarak, “Caner bey, bu köpek Türk müziğini çok sever. Yıllardır parkta bizim şarkıları dinleyerek yetişti ve kemâle erdi. Şarkıları duyunca içeri gelerek sahneye çıktı. ” dedim. Bir alkış koptu ki anlatılamaz.

Bu vesileyle sene başında ebediyete uğurladığımız müzisyen arkadaşım sevgili dostum Bilsay Kadıoğlu’nu sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.

Rubainin babası, şarkın sönmeyen güneşi meşhur İran’lı filozof Ömer Hayyam üstadım sevgiyi ne güzel tarif etmiş.

Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin,

Tekkede, manastırda eremezsin…

Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada,

Cennetin, cehennemin üstündesin… (Ömer Hayyam)

Çorum eski Sanayi ve Ticaret Müdürü, sevgili dostum Ertuğrul Sayhan, Avukat arkadaşım Arif Damar ve İskilip’li Noter dostum Hüseyin Kadayıfçı ile Yalıkavak Marinada buluşacağız.

26 Temmuz 2017