“Şeyh fahişeye demiş ki: Utanmaz kadın;

Her gün sarhoşsun, onun bunun kucağındasın.

Doğru demiş fahişe, ben öyleyim; ya sen?

Sen bakalım göründüğün adam mısın?”

Ne zaman görünen, görünende görünmeyen kavramları gelse aklıma Ömer Hayyam’ın bu dizeleri çağrışıp durur.

Emperyalizm ve muhtelif işbirlikçileri ile ulus devletler arasındaki çelişmenin giderek keskinleştiği bir dönemdeyiz.

Uluslararası ölçekte ABD’ye karşı başlayan yeni saflaşma ve dengeler 21. yüzyılda tarihin akışını belirleyecek yapılanmalardır.

Emperyalizmin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki hedefi C.Rise’ın “22 ülkenin sınırları yeniden çizilecek” ifadesiyle tarihe kayıt düşülmüştür.

BOP veya Genişletişmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Projesi adı verilen bu hamlenin amacı a) Enerji kaynaklarına el koymak, b) Çin, Rusya, Hindistan’ın başını çektiği Şanghay Beşlisi’ni kuşatmak, c) Ekonomik krizden çıkışta silah satışları ile kârlarına kâr katmaktır.

Bu bağlamda hedef ülkelerden biri de Türkiye’dir. Emperyalizme karşı dünyada ilk kez bağımsızlık savaşı verilerek 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılını göstermemektir.

Askeri işgalde, önce Çanakkale’de sonra da Anadolu’da yedikleri darbenin acısı hâlâ içlerinde olan emperyalistler işgalden daha ucuz yöntem seçmişlerdir. Sivil işgal…

Bunun yolu;

a) Sömürge aydınları yetiştirmek,

b) Tarikat, cemaat vb yapılarla, toprak ağaları, komprador burjuvaziyle, en gerici unsurlar, birleşerek uzaktan kumandalı yönetimler oluşturmak,

c) Yapay krizler üreterek bankaları, büyük şirketleri ucuza kapatarak ekonomiyi denetlemek,

d) Tarım ve hayvancılığa yapılan destekleri engelleyerek, “serbest piyasa ekonomisinde tarıma destek yoktur” yalanı… Tarıma kendi yaptıkları desteği telaffuz edecek kimse bırakmamak… Sömürge aydını ifademizi hatırlayınız lütfen…

e) Toplum mühendisliği teranesiyle yazılı ve görsel basını direkt ve endirekt yollarla kendilerine bağlı kılmak ve böylece toplumsal ve ulusal bilinci sakatlayarak algı bozukluğu yaratmak,

f) Kurdukları dernek ve vakıflarla kendi dayatmalarını topluma “demokratikleşme, insan hakları, bireysel özgürlükler” yaftasıyla benimsetmek,

g) Parti, sendika, derneklerin içine sızarak o yapıları adı var, lâkin kendi yok hale getirerek toplumsal muhalefeti denetlemek, Son otuz yılda olanları hızla bir film şeridi gibi akıtarak hatırlayınız…

h) “Muhalefet gerekirse onu da ben yaparım” anlayışı ile baş düşmanı ve işbirlikçilerini toplumdan saklayan ve hedef şaşırtan yapılar kurmak, kurdurmak ve desteklemek… Çevre dernekleri, İnsan Hakları Derneği, TESEV ve benzeri yapılar. Bu konuda Yılmaz Dikbaş’ın “Tabuta Çakılan Son Çivi” adlı kitabında yeterince örnek vardır. Hem de akçalı ilişkileriyle birlikte…

•Mevcut demokratik kitle ve sivil toplum örgütlerini NGO'laştırmak;

•Ulusları sağcı-solcu, laik-antilaik, dindar-dinsiz ve etnik kökenlere göre ayrıştırmak;

yazıyı bu noktaya getirene dek son 35-40 yılın ağırlığı çöktü omuzlarıma… İşte bu anda “Dinlenmemek üzere yolan çıkanlar yorulmaz” sözü Mustafa Kemal Paşa’nın geldi kondu masaya… Paşa’nın kaşları çatılmıştı… “Ne duruyorsun çocuk… Yazsana…” dedirtmeden kaleme sarıldım.

Ne diyordu o şiirde Hayyam, “Ben öyleyim; ya sen? /Sen bakalım göründüğün adam mısın?”

Göründüğü gibi olmak… Burada “görüntü”nün altını çizmeliyiz. Görüntü, söylemden eyleme geçişin eşiğidir. Söylemlerde “teyelli cümleler” yoğunlaştığında görüntü,

a) Sosyal şizofreni belirtisi midir?

b) "Acaba kime hizmet etmektedir?" soruları kaçınılmaz olarak gündeme gelmek zorundadır.

Bu ikilemi, topluma dayatılan anayasa için değerlendirmeliyiz.

K. Kılıçdaroğlu ile D. Bahçeli son günlerde “AKP zihniyetinin ABD mihmandarlığında yürütüldüğünü, Erdoğan’ın İran’a ABD kuryesi olarak gittiğini ifade etmişlerdir.

Gelelim “teyelli cümlelere”…

K. Kılıçdaroğlu, anayasada kimlik konusunun “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak geçeceğini, D. Bahçeli ise yeni dönemin en önemli görevinin “Yeni Anayasa” olduğunu söylemiştir.

İki parti de bu söylemlerinin eylemi olarak, Meclis’teki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda “Yeni Anayasa” için çalışmaktadır. 

ABD’nin Stanford Üniversitesi’nde organize edilen “Türkiye’de Kürt sorunu bağlamında yeni anayasa yapımı ve Ortadoğu’daki değişimler” in konu alındığı panelde konuşan BDP Eş-Başkanı Gülten Kışanak, “Yeni anayasa sürecinin ilk başta AKP’nin seçim öncesi vaat ettiği gibi olmadığını ve toplumun beklentileriyle örtüşmeyen bir hazırlık yaşandığını belirterek,

Anayasanın Türklük referanslı tüm maddelerinin değiştirilerek gerçek bir anayasa yapılmasını istediklerini” ifade etmiştir.

Kışanak, “Türklük maddelerinin yeni anayasada yer almamasını dile getirmek bile mevcut anayasada suç sayılmaktadır. BDP olarak Türkiye’de bölgesel yönetimlere geçilmesi, merkezi otoriter gücün yerel yönetimlere dağıtılması, Kürtler başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan bütün farklılıkların tanınması, anayasal güvenceye alınması, anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması ve gerçek bir anayasa yapılması için tek kriterin Türklük referanslı tüm maddelerin değiştirilmesi olduğunu” söylemiştir. 

ABD ve AB’nin dayatmasıyla Türkiye’nin şehir devletlerine ayrılması gün sayarken AKP, BDP-PKK’nın söylem ve eylemleri örtüşürken Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki CHP ile MHP hangi arabayı çekiyorlar?

Yeni ve/veya Sivil Anayasa’nın bir ABD – AB dayatması olduğunu sağır sultan duymuşken AKP’nin sürdüğü arabaya koşulmanın anlamını tarihi yorumlayanlar sıfatlandırarak kayıt düşecektir.

Mesele fili "fil" olarak görmek ve söylemektir. Biz onu görüyor ve söylemeye çalışıyoruz. Efendiler, siz göründüğünüz gibi misiniz?