Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zorlu günlerini yaşamakta,
süreci bakıp gören herkes gelişmeleri kaygıyla izlemekte, çıkış yolları
aramaktadır.
Gerek sohbetlerimizde, gerekse yazılarımızda şu hususun
altını çizmeye çalışıyoruz. “Her türlü etnik, dini, siyasi ayrıklıları
öteleyerek birleşmek”…
Gelinen vahamete gayet tabii ki yapılan hatalar, ihmaller,
duyarsızlıklar sonucu gelinmiştir. Bu noktada “en günahsız olan ilk taşı atsın”
dendiği takdirde, hiç kimse o ilk taşı atacak cesareti, aklanmışlığı
bulamayacaktır. Çünkü gelinen bu noktada her kurumun, hatta "Ben Atatürkçüyüm"
diyen pek çok kişinin hatası vardır.
Emperyalizmle işbirliği yapılarak “Küçük Amerika” hayaline
kapılmanın, her mahallede milyonerler yetiştirme” popülistliğinin, milli
eğitimi ABD’li uzmanlara teslim etmenin, NATO’ya sen mi önce başvurdun, yoksa
ben mi Kore’ye asker gönderip NATO’cu oldum demenin de âlemi yoktur. Gerçeği
algılamamız için yeterince hata yapılmıştır. Artık hataya yer kalmamıştır.
Uzun sözün kısası, 11 Kasım 1938’den başlayarak geldik
bugünlere.
Emperyalizm, muhalefet gerekirse onu da ben yaptırırım,
diyerek kavşakta trafiği yöneten memuru oynamaktadır. Bir BOP’a (Büyük Ortadoğu
Projesi) bakınız, bir de “Arap Baharı” denen tertipler silsilesine…
En zor günlerde Mustafa Kemal’in yakınan yaverlerine
söylediği şu söz bizler için sis çanıdır adeta. “Biz işimize bakalım”…
Her türlü ayrılığı, iç çelişmeyi, sen-ben meselesini
öteleyerek ulus devletlerin baş düşmanı emperyalizme karşı bir olmaya, diri
olmaya var mıyız, yok muyuz?
Diri olmanın, kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’i
savunmanın ve Kemalist Devrim’i yeniden ihya ve inşa etmenin biricik yolu,
yöntemi budur.
Bu süreç, ister adına yeniden şuralar dönemi diyelim,
isterseniz bir başka isim verelim, ancak ve ancak milleti tek çatı altında
birleştirerek aşılacaktır. Bu gerçeği, ne yazık ki bizlerden daha iyi bilen
emperyalizm, birliği engellemek için her türlü yöntemi kullanmaktadır.
Partilere, sendikalara, derneklere sızmakta o yapıları içerden dönüştürmekte
milletin birliğini önlemeye çalışmaktadır.
Öyleyse bulunduğumuz yapılar içinde birliği engelleyen her
türlü ayrıkotuna karşı tavır alarak, şahsi beklentilerimizi de öteleyerek
çalışmak, çalışmak, çalışmak zorundayız.
Şunu hiç unutmayalım ki toplum nasıl medya kuşatmasında
algısı bulandırılmış durumdaysa onu bir parçası olan bizler de bu etkilerden
yüzde yüz uzak olamayız. Aynı algı bozukluğundan bizlerin de payına düşenler
olduğunu düşünerek, konuları mektep müsameresine çevirmeden,
tartışmalıyız.
Emperyalizm, bizlerin buluşacağı ve birliği sağlayacağımız
yapıları ele geçirmekte, etkisizleştirmektedir. Uzağa değil, şöyle en yakın
tarihimize bakınız lütfen. Türkiye’nin bölünmesine karşı direnecek Türk
Ordusu’nun, sendikaların başlarına çuval geçirilmiştir. Partiler ve demokratik
kitle örgütleri içleri boşaltılarak STK
(Non-Govermental Organization) haline getirilmiştir.
Bu gerçeğin farkında olan herkes parti, sendika ve
derneklerde tabandan başlayarak örgütlemeli, biat kültüründen vazgeçilmeli,
yani aşağıdan yukarı bir hareketle tam bağımsız Türkiye şiarıyla ve en önemlisi
gerekli eşgüdümü de sağlayarak çalışmalıdırlar.
Tek, tek yapılan hamleler ne denli doğru olursa olsun tek
çatı ve eşgüdüm olmadan başarı sağlanamaz. Zaman, örgütlü mücadele zamandır.
Doğru söylemleri doğru eylemlerle sınama zamandır.
Sen, ben, o yok… Biz varız… Biz, Türk milletiyiz… Hangi
etnik kökenden ve/veya inançtan olalım, biz Türk milletiyiz… Bizi bölüp
parçalamak isteyenlere fırsat vermeyelim.