Son günlerde 14 şeker fabrikasının özelleştirileceği haberi içimde bir burukluğa yol açtı. Ben özelleştirme işini ne ekonomik ne de siyasal açıdan eleştireceğim. Benimkisi nostaljik ve duygusal bir yaklaşım olacak.

Sevgili okurlarım,

Bizim Çorum’a en yakın kurulan Şeker Fabrikası Turhal denir. Turhal Şeker Fabrikası Cumhuriyet’in Alpullu, Uşak ve Eskişehir gibi birkaç fabrikasından sonra kurulan bir fabrika. 1934’de kurulmuş. Turhal ve çevresindeki iller ürettikleri pancarı Turhal’a göndermişler. Büyüklerimiz at arabaları ve kağnılarla bu fabrikaya pancar taşımışlar.

Nihayet 1953 yılında Amasya-Suluova Şeker Fabrikası kurulmuş. Amasya Şeker Fabrikası’nın temel atma töreni 13 Eylül 1953 tarihinde Reisi Cumhur sayın Celal Bayar, Başvekil Adnan Menderes, İşletmeler Vekili Sıtkı Yırcalı, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Umum Müdürü Baha Tekand, Mebuslar, seçkin davetliler ve binlerce halkın huzurunda yapılmış. Sayın Celal Bayar “uğurlu olması” temennisiyle temele ilk harcı koymuştur.

İşte benim içimi acıtan bu Suluova Şeker Fabrikası. Düşünsenize benimle doğmuş, bugün ikimiz de 65 yaşındayız. Bu şeker fabrikasının anıları hangimizde yok ki. Genç oğlanlar pancar parasında nişanlandı, düğün etti. Genç kızlar pancar parasında gelin oldu. Çocukluk yıllarımdı. Anamla bağa gidiyoruz. Anam yolda karşılaştığımız kadınla konuşuyor.

“Abla oğlanı nişanlamışsın. Hayırlı olsun. Düğünü ne zamana inşallah” diye sordu.

“Aha Fadik!.. (Bizim köyde Fatma’ya Fadik derler) Allah nasip ederse pancar parasında da düğününü edeceğiz” dediğini dün gibi hatırlarım. Zaten bu olgu oğlu kızı olan hemen herkesin başındaki bir olgu.

Hayatımız o kadar şekerle iç içeki, Biz çocuklar pancar paralarının ödendiği günü heyecanla bekleriz. Akşam tellal bağırır. “Yarın pancar paraları veriliyor. Duyduk duymadık demeyin!..”

Akşam babalarımıza isteklerimizi söyleriz. Ben derim, hani bana ayakkabı alacaktın. Diğer kardeşim der, bana fistanlık alacaktın…siparişler devam eder. Yarın olur köylü bir kamyonun kasasında tozlu yolları aşar gider kasabaya. Biz çocuklara babalarımızın dönüşünü beklemek kalır. Öğleden sonralarda köyümüzün kamyonu görünür. Tozlu yollar onun gelişinin habercisidir. Biz çocuklar heyecanla babalarımızı görmek için sabırsızlanırız.

Kiminin elinde bir ipte bağlı simitler, kimisinde halka şekerler. Bir de babalarımızın elinde henüz ne olduğunu bilmediğimiz o devrin teknoloji ürünü. Örneğin petrol lüx lambası. Gazlı pompalı gazocağı, daha neler. Bunları sonradan öğreniyoruz ki, Pancar Üreticileri Kooperatifi üreticilerine uygun fiyatla veriyor. Tabi yine bir çuval şeker. Evde herkes çam sakızı çoban armağanı türünden isteklerine kavuşunca herkes çok mutlu.

Hani bir çuval şeker dedim de aklıma geldi. Şeker fabrikaları her üreticisine bir ekim sezonunda birkaç torba şeker verir. Tabi ki bunu parasından keserdi. Ama olsun köylü çuvalla şekeri evinde görünce buna çok şükür ederdi. Annem bana derdi ki, sen son beşik olarak diğer kardeşlerinden daha şanslısın. Neden şanslıymışım? Anamın cümleleriyle; “sen doğdun evimizde çuvalla şeker oldu. Ağabeyin dışarıdan gelip ana acıktım. Ekmeğime şeker dür dediğinde yufkanın ortasına bir tutam şeker ekeler, üstünü de şöyle sular dürer verirdim.” Der hayıflanır, sonra da o dönemin devlet yöneticilerine dua ederdi.

Günümüzün gençleri şekerin zararları konusunda uyarılıyorlar. Onlara yukarıda söylediklerim kuşkusuz çok anlamsız gelecektir. Bunu bizim jenerasyon çok iyi anlar sanıyorum. Çok daha önceleri şeker o kadar kıymetli bir besin maddesi ki, ünlü şairimiz Ziya Paşa bir beyitinde “Memlekette fakir tek olsaydı, onu şekerle beslerdik” diyor. Bakınız şeker ne kadar önemli ve kıymetli.

Bir başka yazımda pancar ekiminin köylerdeki hayvancılığın gelişimine olumlu -bugün için olumsuz- etkilerini konu alan yine nostaljik bir yazı kaleme alacağım.

KARA GÖZLÜM EFKARLANMA GÜL GAYRİ

Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri!

İbibikler, öter ötmez ordayım.

Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri! '

Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!

Bir mahzunluk var o boyun büküşte.

Emin ol ki, her sigara yakışta,

Sanki, duman tüter tütmez ordayım...

Mor dağlara, karargahlar kurulur;

Eteğinde bölük bölük durulur...

On dakika istirahat verilir;

Tüfekleri çatar çatmaz ordayım! ..

Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;

Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!

Akşam olur, tepelerin ardında,

Daha güneş batar batmaz ordayım...

Aramıza dağlar girmiş koskoca!

Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...

Bir gün değil, beş gün değil, her gece,

Yatağıma yatar yatmaz ordayım...

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,

İki aşık, senelerdir bekleşti...

Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;

Vatan borcu biter bitmez ordayım!

BEKİR SITKI ERDOĞAN