“Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez”… Bu slogan artık acı veriyor insana. Neden mi? Evlatlarımız hemen her gün terör örgütünün kalleş saldırılarıyla şehit ediliyorlar, vatanın bölünmesi için sahneye çıkarılmış olan muhtelif yapılar işlerine var güçleriyle devam ediyorlar.

“İki bayram arasında nikâh kıyılmaz” diye bir anlayış vardır. Nereden mi çıktı iki bayram arası nikâh?  

Erdoğan’ın “Ramazan’la ilgili sabrımız bitmiştir” (!) sözünün yaptığı çağrışımdır bu. ABD ve AB’nin taşeronu olarak hizmet eden terör örgütü, her Allah’ın günü kan dökecek, siz de Ramazan bahanesiyle elinizi konunuzu bağlayıp yapılan katliamları seyredeceksiniz. Sevsinler sizin Ramazan kutsiyetinizi… Biz sizin Recebinizi de biliriz Şaban’ınızı da… 

17 Ağustos’ta 12 şehit vatan toprağına karışırken iki general ve bir albay tutuklanarak Hasdal’a gönderilmiştir. Görünün o ki ne ilk, ne de sondur bu. BOP Eşbaşkanı Cumhuriyet tarihinin olmazlarını oldurmakla meşguldür çünkü.

Bir ülkedeki iktidar kendi ordusunu düşman görüp onunla savaş halindeyken o ülkedeki terör örgütü şımarıp da coşmaz mı? Habur’da yaşananlar ve yaşatılanlar hangi egemen devletin ülkesinde olur?

2003’de kendisini tasfiye etmeyi düşünen PKK nam terör örgütünü dokuz yılda koruyup esirgeyerek, eli kanlı terörist başıyla müzakere edilerek ve ona karşı savaşanları suçlu ilan ederek varılacak yer neresidir? İşte 17 Ağustos 2011 bu vahametin fotoğrafı olarak bir kez daha kayıt düşülmüştür tarihin sayfalarına.

“Vara, vara vardık bir kara taşa”… Dönüp dolaşıp geldiğimiz trajedinin temel taşı bu kara taştır. Aynı yerde dönüp durmaktadır birileri.

Bu arada, “Ama hava harekâtı yapıldı ya Kandil ve civarına…” diyenler çıkacaktır. Toplumda yükselen gerginliği almak için yapılmış sıradan “gaz alma” duruşudur bu. Ötesi laf ü güzaf…

Muammer Karaca’nın Cibali Karakolu diye bir oyunu vardı bir zamanlar. Baş komiserin kendisinin de müdavimi olduğu bir randevu evi vardır ve o yere bir baskın düzenlemesi kaçınılmaz olmuştur. Basın baskındır ve elbette basanındır. Ancak randevu evine telefon ederek baskını haber verir. Ardından haberli baskın gerçekleştirilir. Sonuç…

Evdeki malum kadınlar seccadelerinde namaz kılarken yakalanırlar ve baskın başarıyla tamamlanır.

17 Ağustos’ta yapılan hava harekâtı bana Muammer Karaca’nın tiyatrosundaki haberli baskını hatırlattı. BOP Eşbaşkanı çalışıyor…

Hani yol çalışması yapan belediyeler cadde ve sokaklara bir yazı asarlar ya, “Verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz” diye… Kandil ve civarına yapılan göstermelik saldırı karşısından malum yerlere, yine malum kişiler iletmişlerdir mutlaka bu özür ifadesini. Ne demiştik, biz onların Receplerini de biliriz, Şaban’larını da… 

Aynayı ayna yapan sırra vakıf olamayanlar sırlı camda kendilerini görüp mırıldanan muhabbet kuşları gibi bir şeyler hecelemeye devam edeceklerdir. 

Ne zamana kadar mı?

Sahneye konan oyunu, Türk milletine anlatması gerekenler, kapıları bir bir çalarak anlatmadıkça medya kuşatmasında süren bölücü tertip şehitler verilerek sürecektir. Yapılmak istenen aynı 12 Eylül 1980 öncesinde uygulanan psikolojik savaşın bir benzeridir.

O yıllarda terör öyle tırmandırılmıştı ki, insanlarımız, “Bu terör bitsin de nasıl biterse bitsin…” noktasına getirilmişti. Aynı tertip bu gün PKK terörü üzerinden yapılmaktadır. Her gün şehit ve her gün suçlu ilan edilip tutuklanan Türk Ordusu’nun terörle savaşan askerleri…

Kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’imizi şehitler bölmeye çalışıyorlar… Uzun söze gerek var mı?