Öncelikle görmeliyiz ki, adı yerel kendisi genel 30 Mart 2014 seçimi:
İnancın büyük ölçüde hırpalandığı...
Siyasetin kirlendiği ve itibar kaybettiği...
Topluma kin ve nefret tohumlarının ekildiği bir seçim dönemi oldu.
Öyle ki, seçim öncesinin siyasal iklimi, sanki seçim sonrasına taşınmakta; oluşan siyasal gerginlik, sokak iklimine dönüşmekte...
Oysaki bu durum ne kazananların işine yarayacaktır ne de kaybedenlerin. Ama Türkiye üzerinde ve bölgede hesabı olan emperyal politikaların işini kolaylaştıracaktır.
Herhalde Arap dünyasında olduğu gibi...
Seçim öncesinin aşırı gergin ortamı, seçime katılım oranını olabildiğince yükseltmiş, % 89,1 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek katılımlarından biri olmuştur.
Bugün için seçimin kazananı, iktidar partisi AKP ve de özellikle Anadolu sermayesi olmuştur diyebiliriz.
Kaybedeni ise CHP'dir, Gülen cemaatidir, İstanbul sermayesidir ve ülke siyasetine müdahil olan Avrupa ve Amerikan basınıdır diyebiliriz.
Ancak toplumun % 45'le iktidar partisine destek verir oluşunu, ortaya çıkan yolsuzluk, hırsızlık ve hukuksuzluğun aklanması anlamında görmek ise çok ucuz bir değerlendirme olacaktır.
Ama 30 Mart seçim sonucu için; muhalefete güven duyulamadığını, muhalefetin henüz bir alternatif olamadığını göstermiştir diyebiliriz.
* * *
Aslında 30 Mart seçiminin en önemli sonucu, ortaya çıkan siyasal haritadır. İşte bu haritayı görmek gerekir.
Nitekim seçim sonuçları, ilerde oluşturulacak muhtemel bir Türkiye haritasının adeta göstergeleri olmuştur.
Sanki bu ülkede ayrı ayrı coğrafyalar oluşmuştur.
Ve de maalesef bu olgu görülmemektedir. Bu tehlikeli olguya kalıcı siyasal ve sosyal bir çözüm üretilmemektedir.
Oysaki bu oluşumlar bir belediye başkanlığı kazanmanın ötesine geçmiştir.
Elbette bu oluşumlar Cumhurbaşkanlığı seçiminde de belirleyici olacaktır.
Öyle ki, bugün “Sosyal Demokrat” parti neredeyse ülkenin doğusunda yok olmuştur. Bugün ülkenin üçte biri kadar olan bir coğrafyada iktidar alternatifi CHP yoktur. MHP yoktur. Özellikle CHP Orta Anadolu'da bile erimek üzeredir.
Bu konuda sayısal verilerle bir değerlendirme ayrı bir yazının da konusu olacaktır.
* * *
Görünen o ki, bugün bir kısım partiler bölge partisine dönüşmüş gibidir. Bu durum BDP için bir ölçüde uygun görülebilir ama diğer partiler için asla kabul edilemeyecek bir durumdur.
Ne yazık ki, doğuda giderek silinen ama bu ülkeyi yönetmeye talip olan bir siyasal hareketin, Türkiye'yi kucaklayan bir siyaset oluşturması da olanaksızdır.
Aslında bu oluşum, çok önemli siyasal ve sosyal bir vakadır.
Bu vakanın, özellikle sorgulanması ve analiz edilmesi şarttır. Çünkü bu analiz, önümüzdeki sürecin kavranması bakımından önemlidir.
Yine önemli bir olgu; demokratik bir ülkede “Sosyal Demokrat” siyasetlerin yapıştırıcı güç olması gerekirken, İslami referansların yapıştırıcı güç olmasıdır.
İşte bu nedenle Türkiye siyaseti, özellikle de muhalefetin biraz sosyoloji okuması gerekir.
Ve de muhalefetin:
-Bu toplumu tanıması gerekir.
-Hamaset dolu bir dilden ve de suçu hep birilerine yıkma anlayışından kurtulması gerekir.
-Siyasal başarısızlığını, siyasetinde ve kullandığı terminolojide araması gerekir.
-Küresel sermayenin, neoliberal siyasetlerin kışkırtıcı rüzgârlarından kurtulması gerekir.
Çünkü bugün kurucu değerlere sahip çıkan, bir cemaatin duasından ya da bedduasından medet ummayan güçlü bir demokratik muhalefete ihtiyaç vardır.