Altının kıymetini sarraf bilir, onu mihenk taşına vurur ayarını bulurmuş.
İşinin ehli her zanaatkâr gibi kuyumcunun hakiki ustaları da altını görünce mihenk taşına vurmadan da aşağı yukarı kaç ayar olduğunu bilir.
Birçok insan altınla sarıyı-bakırı ayıramaz ama o işin ehli ve ustası olanlar öyle değildir, verir hemen kararını.
Bir de insan sarrafları vardır, onlar da bu işin ustasıdırlar. Şöyle bir süzer karşısındakini tepeden tırnağa, sonra yürüyüşüne, duruşuna, bakışına, gülüşüne, giyim kuşamına dikkat eder. Bunlardan bir şeyler anlar, tecrübelerine de dayanarak ince bir elekten geçirir.
Bu iş tecrübe ister, bilgi ister, emek ister. Sonra konuşturur, dinler, öyle ince sorular sorar ki adamın beynine girer sanki. Eğer birde beraber yemek yenirse, ustaları yemekte insanın karakterini onun kalbini okur adeta. Sorar, soyunu, sopunu anlar genini, geçmişini. Bazılarını methü sena eder, bazen de, domuzdan Toklu doğmaz deyiverir.(İstisnalar kaideleri bozmaz tabii)
Çok bilenler çok yanılmaz. Okuyanlar, az uyuyanlar, çok çalışanlar, az konuşanlar, dağarcığını dolduranlar, dolu buğday başaklarına benzer, boyunları bükük, gönülleri alçak dolu buğday çuvalları gibidir.
Bir de çok biliyorum diyenler vardır. Kafaları dik, çeneleri makine, dilleri kepçe gibidir. Bunlar saman çuvalı gibi kocaman görüntülüdür ama içleri boştur. Lafları saman alevi gibi hiç tesir etmeden hemen geçer.
Testi içindekini dışa verir içine sirke doldurulan bir küpten bal akmaz ama pekmez doldurulan küpten de dışına acı sızmaz “Asil azmaz bal kokmazmış.” Bilenler bilir bu sözün kıymetini.
Arkadaş seçmesini bilenler, doğru olanlar, bugün ölecekmiş gibi Ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışanlar hayat felsefesinin ince ayarını bulmuş demektir.
Diplomalı cahiller, okuryazar olmayan bilginler vardır. Parası, malı çok fakirler, dünyada dikili direği olmayan zenginler, gözü gönlü tok olan insanlar vardır.
Dünya malı imtihandır, onu iyi kullananlar, onları diğer insanların faydasına sunanlar, insanlara iş ve aş vermeye vesile olanlar bunun zahmetine katlananlar dünya ve ahirette mutlaka mükâfatını görecekler, bu zevki tadacak ve mutlu olacaklardır.
Halka hizmet “HAKKA HİZMETTİR!”
Saçları değirmende ağaranlarla, tenini güneşe yatıp kurutanlarla, beynini bilgiye, ömrünü insanlara faydalı uğraşanlarla geçirenlerin terazinin aynı kefesinde olmaları mümkün değildir.
Camilerimizde dini bilgilerin yanında ilim, irfan, insan münasebetleri, çalışma düzeni-refaha ulaşmak, bugünkü yaraların, yoksulluğun, işsizliğin ortadan kalkması için tüketimi (israfı) ve söyledikleri gibi üretimi, randımanı, azla, çok üretimi anlatmalıdırlar.
Camilerin kapısı herkese açıktır. Zenginle fakirin, gençle-ihtiyarın amirle-odacısının, ağayla (işverenle)-işçisinin bir tutulduğu kimsenin kimseye üstünlük sağlamayacağı yerlerdir. Onun için oralara Allah’ın evi denir.
Bunları benim gibi cahillere anlatacak hakiki müftülere, hakiki hoca efendilere o kadar ihtiyacımız var ki!
Bu efendiler değirmende saç sakal ağartanlardan olmamalı. Gece gündüz her türlü eseri okumalı anlattıklarıyla, bilgileriyle bilhassa yaşayışlarıyla örnek olmalı ki sözleri insanlara tesir etsin. Sözün özü, Hocalar İNSAN SARRAFI OLMALIDIR.
Saygı ve sevgilerimle.