1980… İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sezon bitti ve yaz oyunları ile sahne alacak olan Kanlı Nigar adlı oyunda kanun çalıyorum. Yönetmenliğini Deniz Uyguner’in üstlendiği oyunda başrolü Münir Özkul oynuyor.

Provalar o dönemde yaz oyunlarının sahnelendiği Rumelihisarı’nda devam ederken yönetmen Deniz Uyguner beni çağırdı. Provalara üç gün ara vereceğini ve beni Münir Özkul’un özel asistanı olarak görevlendirdiğini söyledi. İstediği beraberce ezber çalışmamız.

Ben itiraz ettim. “Sizin asistanlarınız var. Ben müzisyenim” dedimse de dinlemedi. Ertesi gün Münir Ağabeyin kazancı Yokuşu’ndaki evine gittim. Bunun benim için ne ağır bir yük olduğunu anlatamam. Yılların aktörüne benim ezber çalıştırmam olacak şey değildi.

Eve girer girmez eşine seslendi. “Ümran bize bira getir.”

“Abi biraz çalışsak” dedim ama Münir abinin morali bozuk. Bu durumun onun da ağırına gittiği belli. Biraları içtik. Eşine seslendi.

“Ümran bira getir.” Ümran hanım, “Münir bira bitti.” der demez Münir abi sinirlendi. “Bakkalda da bitmedi ya…” demesiyle eşi bira almaya gitti.

Akşama kadar az da olsa sohbet etmeye çalıştım. Saat 18.30 sularında “Abi ben gidiyorum. İyi akşamlar. Yarın görüşürüz.” diyerek ayrıldım.

İkinci ve üçüncü günler de bu minval üzere geçti.

Prova için Rumelihisarı’na gittim. Provayı izlemek için Genel Sanat Yönetmeni Hayati Asılyazıcı da gelmiş. Beni görür görmez yanına çağırdı. Deniz Uyguner de orada… İkisi de meraklı bir yüzle bana bakıyorlar. Deniz Uyguner sordu, “Provalarınız nasıl geçti?”

Ben de “İyi geçti.” dedim ve biraz sonra prova başladı.

Münir abi evinde yaptığımız sohbetlerde bana “Seni sinema oyuncusu yapacağım” demişti.

Ben de “Abi benden sinema oyuncusu mu olur?” diye itiraz ettim.

O da “Seni bir fotoromanda oynatacağım sonra sinema…” diye cevap vermişti bana.

Bir gün beni çağırdı. “TRT’den Ramazan için dört bölümlük bir dizi teklifi geldi. Diziyi sen yazacaksın.”

Dediğinde bana düşen yine itiraz etmekti. “Abi ben hayatında dizi yazmadım. Ama orkestrayı toparlar müzik işlerini hallederim” desem de fikrinden vazgeçmedi. “Hem diziyi yazacaksın, hem orkestrayı toparlayacaksın, hem müzikleri seçeceksin, hem de çalacaksın” diye diretti. “Haydi, eve git ve yazmaya başla” diyerek benimle vedalaştı.

Akşam eve gidince düşünmeye başladım. Nasıl bir karakter yaratmalıydım? Dizi Münir Özkul özerine kurulacaktı ve bence de eski Direklerarası eğlencelerinden esintiler taşımalıydı. Ve bir anda aklıma Münir Özkul’un oynadığı İbiş karakteri geldi. İbiş geleneksel temaşamızda ortaoyununda ve kukla tiyatrosunda da sevilen bir karakterdi. İç seslerle düşünürken yüksek sesle “buldum!” diyen sesimi duydum. Sarışın kukla ibiş…

Önce elle sonra daktilo ile araya kantolar da serpiştirerek kendimce bir bölüm yazdım. Ertesi gün öğleden sonra dosyayı alarak Münir ağabeyin evinin yolunu tuttum.

Eve girer girmez da dosyayı Münir abiye uzatarak, “Dün gece bir bölüm yazmaya çalıştım. Acaba nasıl olmuş?” dedim ama dosyayı elinin tersiyle itti. “Dosyaya ben bakmayacağım. TRT’ciler bakacak. Sen yarın saat ikide Taksim’deki Dilson Otel’e gel” dediğinde şaşkınlığımı anlatamam. “Abi bir baksan da eksik, yanlış bir şey varsa akşam düzeltirim” desem de inadı inat…

Ertesi gün saat 14.00 öncesi Dilson Otel’e gittiğimde Münir abi gelmiş lobide oturuyordu. Selamlaştık. Beni TRT’den iki yapımcı ile tanıştırdı. Ben de dosyayı yapımcılara uzatarak “Buyurun bakın” dedim.

İşte o anda otel başıma yıkıldı. “Dosyaya biz bakmayacağız, Haldun Taner bakacak” dediler. Ağzım kurumaya başladı. TRT yapımcılarıyla sohbet ederek, onlara belgesel dizi önerileri anlatmaya başladım. Kendime toparlamaya çalışıyordum. Osmanlı döneminde eski esnaflar gibi… Hayatta aklıma gelmeyen şeyler söylüyordum.

Biraz sonra “Haldun bey geldi” diye seslendi birileri. Sınav kapısında öğrenci olmuştum. Yapımcı, kör bellek adını hatırlasam ne iyi olurdu, Haldun beye, “Hocam aşağıdaki restoran sessiz oraya geçelim” dedi. Hep beraber alt kata inildi. Herkes sınav jürisi gibi masaya dizildi. Ben fakir ayakta, dosyayı Haldun beye uzattım. “Dosyayı bize sen oku” dediğinde otel bir kez daha başıma yıkıldı.

Karşılarında bir masaya oturup kekeleyerek, terleyerek dosyayı okudum. Bir sessizlik oldu. TRT yapımcısı Haldun Taner’e sordu, “Hocam nasıl buldunuz?”

Haldun Taner ise başını sallayarak “Olmuş, beğendim” dedi.

Ve bir akşamüstü Taksim’de bizim oyundan bir arkadaşı gördüm. “Duydun mu?” dedi, “Münir abi TRT’ciler ile tartışmış ve dizi iptal oldu.”

1980 Ramazan ayında dizi için ayrılan Perşembe akşamları boş geçti.

Hep diyorum ya beraber çalışma şansı bulduğum ve 1976’da bana Midas’ın Kulakları için müzik yazdıran Zihni Küçümen’den, İstanbul Radyosu’nda Ramazan skeçleri için beraber çalışmayı öneren Erkan Yücel’de nasıl bir bakış açısı vardı?