“Kar” denildiği zaman, aklıma hep Sarıkamış gelir.

Ve üzerlerindeki yazlık giysileriyle donan 60 bin, kınalı kuzu…

Yıkılan 60 bin hane.

Ve ağlayan 60 bin ana.

… …

Sarıkamış’ı, hiç görmedim; Allahuekber Dağlarını da…

Ama Sarıkamış’la ilgili o kadar çok kitap okudum ki; görmüş gibi, yaşamış gibi anlatabilirim Sarıkamış’ı… Ve de Allahuekber Dağlarını…

* * *

Kurmay Subay Şerif Bey “Sarıkamış” adlı kitabında anlatıyor.
“Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevk etmek istedim. Beni hiç görmedi.

Elini, kolunu tutuyordum ama beni görmüyordu.

Çıldırmıştı zavallı.

Biz böyle bir ortamda, bu lanetli buzullar içinde, belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bırakıp, geçtik.”
Ve…

Ve Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç anlatıyor.
“… İlk sırada diz çökmüş 9 Osmanlı Askeri. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar; kaskatı kesilmişler… İkinci sırada da cephane taşıyan Osmanlı Askerleri var, sandıkları öyle bir avuçlamışlar ki, kâinattan hırslarını almak istiyor gibiler. Onlar da oracıkta öylesine kaskatı kesilmişler…

Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda; bir heykel gibi duruyor.

Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım; çünkü onlar bizden çok evvel, Tanrı’larına teslim olmuşlardı.”

… …

Ne zaman “ kar” dense, bu satırlar, düşer aklıma…

İçim kanar, yüreğim, burkulur.

* * *

Tarih, 22 Aralık 1914

Enver Paşa’nın emriyle başlayan harekâtın ilk günleri başarı ile geçer iken; Ocak ayının başlarına doğru aşırı soğuyan ve tipiye dönen soğuklar sonucu taarruzun seyri değişir.

4 Ocak 1915 yılında yollar kapanıp, çadırlar yıkılır.

Dondurucu soğuklar bastırınca, dizanteri, tifo ve soğuktan 60 bin vatan evladı şehit olur.

Taarruz 5 Ocak’ta (Bir başka kaynakta da 9 Ocak diye geçer) sonlandırılır.

* * *

Başkumandan vekili Enver Paşa, Kars’ı geri almak için, büyük bir güçle, Rusları hiç beklemedikleri bir yerden, Allahuekber dağlarını aşarak vurmayı ve Kars‘ı, yeniden vatan topraklarına katmayı hedefliyor.
Ama bu işler hedeflemekle olmuyor.

Akıl istiyor.

Düşünce istiyor, izan istiyor.

Kıvrak zekâ istiyor.

Türk askerlerinin büyük bölümü çölden gelmiş ve üzerlerinde yazlık üniformalar var.

Ve o asker, olduğu yerde donuyor, donmayan da çıldırıyor.

* * *

Gazeteci, yazar ve şair İbrahim Akdağ Kardeşim de Sarıkamış olayını Kar Çiçekleri adını verdiği şiiriyle anlatmış..

Bir anlatmış, pir anlatmış.

Anlatırken de hem yaşamış, hem yaşatmış.

İşte o şiir…

Beyaza boyanmış o topraklarda;

Sessiz, sakin yürüdüler…

Solukları donduran o kışta,

Savaş(a)madan öldüler…

Kar çiçekleri gibiydiler,

Kardan kefen giydiler…

Analarının kınalı kuzuları,

Gömüldüler karlara, yitip gittiler.

Sarıkamış’ın Allahuekber Dağlarında,

Yırtık botları, yazlık giysileriyle

Beyazlara bürünüp, kar çiçekleri oldular

Oralarda, öylece donup kaldılar.

Bir gecede şehit verdik, tek bir gecede

Fidan fidan yüzlerce Mehmetleri...

Sarıkamış Dağlarının kar çiçekleri

Mehmet olup açıyor, o günlerden beri…