Hemen, "Bu yaşta, sen de mi Çenesiz?" demeyin!...

Sarı yeleğin taşıt bagajında olmasını çok istiyorum. Aracı kullananlar tarafından, lastik değiştirme vs. gibi durumlarda giyilmesini dünya kabul etmiş.

Araçların görünmesi için reflektör kullanıldığı gibi, kullanıcıların görünmesi için de sarı yelek veya benzerlerinin kullanılması zorunlu hale getirilmiş.

Fransa'daki olay; isteklerin kabul edilmesi için yapılan gösteriye özel kıyafet değil; arabada bulundurulması zorunlu giysinin, amaç dışı kullanılmasıdır.

Yani, takım çantası, yangın söndürücü, zincir gibi araçta bulundurulması zorunlu sayılmaktadır.

Bu zorunluluk ülkemizde de olmalıdır. Böyle bir zorunluluk görüşünün olmayışı, kim bilir, nice istenmeyen kazaların olmasına, insanların yaralanmasına ve hatta ölmesine neden olmuştur. O bakımdan sarı yelek anlayışına uygun kural konulmalı ve kıyafeti bagajımızda yer almalıdır.

* * *

Dünyada en güvenli ulaşım aracı olarak kabul edilen tren bizde neden ölüm aracı oluyor? Bu konu ile ilgili görüşlerin şekli beni umutsuzluğa sevk etti. Ortaya konulan görüşlerde çözüm üretici hiç bir şey yok:

Ulaştırma Bakanı Sayın Cahit Turan,"Sinyalizasyon sistemi demiryolu işletmeciliğinde olmazsa olmaz bir sistem değil. BU İLAVE GÜVENLİK, İŞÇİLİĞİ AZALTMAK, OTOMASYONA GEÇMEK için demiryollarına tesis ettiğimiz bir sistemdir." diyor. Sayın Bakan kusara bakmasın, söylediklerinin herhangi bir tutar yanı yok. Sayın Bakan Sinyalizasyonun güvenlikle ilgili olduğunu söylerken, olmasa da olur anlamına gelen sözler söylüyor. Güvenlikten önemli ne olabilir ki?

Birleşik Taşımacılık Sendikası Başkanı Hasan Bektaş, "Ankara'nın Banliyö hattı olarak bilinen Başkent ray tam olarak bitirilmeden Nisan Ayında hizmete açıldı. Sinyalizasyon sistemi ile ilgili çalışmalar hala sürüyordu. Daha geçen hafta kısmi kabul testleri yapıldı. Seçim öncesinde hattı bu hafta açtılar. Kazaya sebep olabilir diye uyardık. Dinletemedik." demiş. Benzer uyarının internette 7 sene önce de yapıldığı görülüyor. Bunlara rağmen, bence uyaramamışlar. Acun Ilıcalı'nın eşine ödediği yüksek boşanma tazminatını biliyoruz da; böyle önemli bir uyarıyı neden kaza olduktan sonra duyuyoruz.

Geldik zurnanın zırt dediği yere. İnternette Kars-Tiflis demiryolu hattının sinyalizasyon sistemi olmadan Bakanlıkça teslim alındığı ve Müteahhitlere de sinyalizasyon varmış gibi para ödendiğinin Sayıştay raporlarına dayandırıldığı bazı haberler var.

Doğruysa; bende de bütün sigortalar attı. "Bu olanlardan ders alındı. Bundan sonrası için de kazalar olmayacak!" gibi bir umut kalmadı. Kaldı ki, bu kadar umutsuz oluşuma kimse hayret etmesin. Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin'in 20 Aralık tarihinde, "Tren kazasında suç yalnızca makas görevlisinde mi?" başlığıyla kaleme aldığı yazısını okuduğunuzda umutsuzluğumu daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.

Olayı, Hızlı Tren kazası olarak tartıştık ama kaza hızlı tren hattına varmadan yola çıkma hazırlığı sırasında oldu. Bu herhangi bir banliyö treni veya yük treni olabilirdi. Tartışmanın yanlışları olmasına rağmen bir kısım önemli eksiklerin ortaya çıkmasına faydalı olmuştur.

* * *

Son günlerde belediye seçimleri ile yatıp kalkar olduk. Başarılı başkanların seçimi ülkemiz için önemli. Bu önemi Güneş DOĞDU SOYLU hanım 09 Mayıs 2014 günü Dünya gazetesinde yayımladığı, "Türkiye'nin Kavuncu gibi efsane başkanlara ihtiyacı var."başlıklı yazısı ile çok güzel anlatmış. Sayın Güneş DOĞDU SOYLU'nun yazısını siz değerli okuyucularım ile paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum:

"Türkiye'nin Kavuncu gibi efsane başkanlara ihtiyacı var...

Bugünlerde yaptığımız her sohbette konu bir şekilde Kayseri’nin ileri görüşlü Belediye Başkanı Osman Kavuncu’ya gelir oldu. Adının geçtiği her yerde rahmetle anılan Kavuncu, 1950-1957 yılları arası iki dönem Belediye Başkanlığı yaptı. Sonrasında milletvekili seçilerek Ankara’ya gitti ancak 60 ihtilaliyle beraber siyaseti bırakmak zorunda kaldı.

Bugün Kayseri şehircilik anlamında örnek gösteriliyorsa onun, efsane başkanın ileri görüşlülüğü sayesindedir desek yanlış olmaz. Kavuncu’nun ülke çapında ünlenmesini sağlayan olay şu şekildedir; 1947 yılında dönemin valisi bir sabah makam arabasına ailesini bindirir ve piknik yapmaya gider. Önceden valinin ailesiyle pikniğe gideceğini öğrenen Kavuncu, arabanın önüne geçip durmasını ister. Araba durdurulunca Kavuncu Valiye, “Devlet, fakir fukaranın parası ile satın aldığı bu arabayı, sana gezip eğlenesin diye değil, iş göresin diye verdi. Ya karını, çoluğunu çocuğunu indirirsin ya da beni çiğner öyle geçersin” diyerek otomobilin önüne boylu boyunca uzanır. Bunu gören Vali geri dönmek zorunda kalır.

Kavuncu, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Kayseri’ye geldiğinde elindeki su şişesini göstererek, "Tahlil ettirdim. İçinde sağlığa zararlı 100’e yakın mikrop bulunuyor. Ya bu sudan siz de için yada Kayserilileri içirmeyin” diyerek kentin su sorununun çözülmesini de sağlamış.

Kayseri’nin sanayileşme atağı da Kavuncu sayesinde başlıyor. Şehrin içinde olan atölyeleri kapatıp şu anki eski sanayi bölgesine taşımaya kararlı olan Kavuncu’ya o dönemde çok eleştiri gelir, hatta beddualar edilir. Ancak o dönemde beddua edenler halen dua ederek Kavuncu’nun ileri görüşlülüğünü fark edemediklerini anlatıyor. Onun döneminde Birlik Mensucat, Anadolu Bez Fabrikası, Kayseri Şeker gibi Kayseri’yi ve Türkiye’yi kalkındıracak tesisler kurulur.

Kavuncu, dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından da istimlak ve imar faaliyetleri ile ülkeye örnek gösterilmiş bir insandı.

Kambur, çelimsiz, kısa boylu çocuk görünümündeki Kavuncu yaklaşık 40 kilo civarında imiş. Kendini memleketine adamış bu değerli insanın hikayesini sık sık anlatmakta fayda olduğunu düşünüyor ve rahmetle anıyorum."

En güzel günler sizlerin olsun.