Bu, bağımsız aylık bir kültür sanat dergisi değil de, gazetenin eki olarak 15 günde bir çıkarılan bir kültür sanat dergisi olacaktı. Okurlara da Çorum Haber gazetesinin eki olarak parasız dağıtılacaktı.

Abdullah Ercan, Muzaffer Gündoğar, Bahri Güven, Gazanfer Eryüksel, Altan Özeskici, Necla Özeskici ve Kenan Yaşar. Sonradan bu kadroya Adnan Binyazar, Atilla Laçin ve Ahmet İlbars da katılacaktı.

Büyük bir sanat aşkı ve heyecanıyla yola koyulduk. İlk aşamada kültür-sanat havuzumuzu en az altı yedi sayı yetecek malzemeyle doldurduk. Yeni dönem Yazılıkaya’nın ilk sayısına 8 dedik.(ilk 7 sayı birinci dönemdendi.) Böylece yeni dönem Yazılıkaya’mızı, 10 Aralık 2004 günü 8 sayfa olarak çıkardık. (Ondan sonraki tüm sayılar 12 sayfa olarak çıkacaktır.)

Sanırım iki ya da üç sayı çıktıktan sonra, 15 günde bir, bir sayı çıkardığımızı gören bir yazar dostumuz:

“15 gün çok kısa bir süre değil mi? O kadar yazıyı nereden bulup da bu derginin sürekliliğini sağlayacaksınız. İki üç ay sonra soluğunuz kesilmeyecek mi?” diye sormuştu

Ben de o günün heyecanıyla, biraz da abartılı olarak şöyle yanıt vermiştim kendisine:

Göl yerinden su eksik olmaz dostum. Bizim yeterli malzemeyi her an sağlayacak bir yazı kadromuz var.”

Sonradan da düşünmüştüm. Yıllardır sanat ve yazın dünyasının içinde olan bir kişi olarak nelere tanık olmamıştım ki. Ülke genelinde çıkarılan nice sanat ve yazın dergisi daha onuncu sayılara varmadan en çok da çok parasal nedenlerden dolayı kapanmıyor muydu? Gerçi bizim o yönlü bir sorunumuz yoktu. Yazılıkaya dergisi gazetenin eki olarak parasız dağıtılıyordu zaten. Bizler de ailesel görevlerimizi bile zaman zaman aksatarak; ama dergi işini hiç aksatmadan büyük bir özveriyle sürdürüyorduk dergi çıkarmayı. Hem de hiçbir parasal karşılık beklemeden... Çoğu kişi buna inanmayacak ve belki yadsıyacak ama; bunun bir sevda işi olduğunu, yerine göre, gezmeden, tozmadan ve eğlenceden özveride bulunarak, hatta uykudan çaldığımız zamanlarla bu işleri kotardığımızı söylersem ne dersiniz acaba?

Ortaya çıkardığımız bir ürünün bir yazar, bir sanatçı için ne ifade ettiğini, herhalde sanatçı duyarlılığı taşıyan okurlar daha iyi anlarlar diye düşünüyorum. Çünkü, bunun coşkusu ve mutluluğu parayla ve pulla ölçülemez.

İşte sevgili okurlar!..

Elinizdeki Yazılıkaya 100. sayıya bu tür özverilerle ulaştı. Öyle bir iki dakikada okunan bir şiirle, birkaç dakikada okunan bir yazının gerisinde, yazarının, onlarca yıllık bilgi birikimiyle birlikte dinlencesiz günleri ve uykusuz gecelerinin olduğunu bir kez daha anımsatırız sizlere. Bunu bilir, takdir ederseniz, bu aynı zamanda emeğe verilen değerin de bir göstergesi olacaktır kuşkusuz.

Bunca çabamız niye?

Şunun için:

Biliyoruz ki sanatçılar, sanatsal üreti ve yaratılarıyla insanların ruhlarına seslenirler. Biz de bunu amaçlıyoruz. Bir müzik parçası, bir resim, bir şiir, bir öykü, bir roman, bir yontu, dahası güzel bir oyun ya da konuşma karşısında hayranlığımızı gizleyebilir miyiz? Gizleyemeyiz elbette. Çünkü, sanat güzellik, sanat estetik demektir. Bu güzelliklerse bizi içten içe sarar, duygulandırır. Bizleri kötülüklerden kötü düşüncelerden arındırır. Ruhumuzu inceltir. En önemlisi, insan yanımızı ortaya çıkarır, bizi biz yapar. Onun içindir ki sanat, insanlığın ortak paydası denilmiştir. Bu nedenle sanatın dili de evrenseldir.

Türk ve Dünya şiirinin en güzel örnekleri verildi Yazılıkaya’nın her sayısında. Öykü, deneme, inceleme, araştırma, tanıtım, gezi, vb. yerel ve ulusal bağlamda en güzel yazınsal ürünler yayınlandı bu dört yıllık süreçte. Özellikle Çorum kültürü ile ilgili ürünler geleceğe belgelik olarak bırakılmak üzere bu dergide kayıt altına alınmış oldu bir bakıma.

(SÜRECEK)