Öğrencilik, disipline olmakla başlar.

Disipline olmanın ilk koşulu da kılık kıyafettir.

Disipline edilmiş kılık kıyafet de tek tip kıyafettir.

Okul ve kurs binalarına yakın çevrelerde; öğrencilerimizin kılık kıyafetlerini, tavır ve davranışlarını görüyor, izliyor ve üzülüyorum.

Hele de o küçük, narin ellerde o sigaraları görmüyor muyum; o an üzüntüden kahroluyorum.

Bizim öğrencilik dönemlerimizde, disiplin vardı, saygı vardı.

Ne jöle bilirdik, ne oje, ne rimel.

Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi.

Sabahları bahçede sıra olunur; pazartesi sabah, Cuma öğleden sonra müdür konuşma yapar, özel günlerden biriyse saygı duruşu yapılırdı.

Biz o saygı anında; saygıyı, iliklerimize kadar hissederdik

İstiklal Marşı okunurken dik durur, konuşmaz, İstiklal Marşımıza kilitlenirdik. O an gözleri yaşaran arkadaşlarımız olurdu.

Böyle görmüş, böyle eğitilmiştik çünkü.

Öğretmen kavramına duyduğumuz saygı gereği onlardan çekinir, korkar; saygıda en ufak kusur etmezdik.

Forma ile okula gider, eve gelene kadar formamızı çıkar(a)mazdık. Bizim gençlik yıllarımızda, cep telefonu da, internet de yoktu ama birimizle yine de haberleşirdik.

Ders yılı başında; okul kitaplarımızı, özenle kaplar, etiket yapıştırır, etikete ad soyadı, sınıf ve hangi dersin kitabı olduğu özenle yazar; o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla kaplanırdı.

Sınıflarımız bugünkü gibi kalabalık olmazdı ama kalabalık bile olsa çıt çıkarmadan dersler dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmazdı.

Ödevlerin yapılmasına özen gösterilir;, dönem ödevleri için kütüphaneler, Meydan Larousse ve Britannica Ansiklopedileri taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılırdı.

Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, kıkırdayarak hafiften gülüşürdük.

Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, bazen çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey götürülemezdi.

Okul içinde sakız çiğnen(e)mez, derslerde hiçbir şey yen(e)mez, su içmeye gitmek için (bile) izin istenirdi.

Bir arkadaşımızdan rahatsızsak; rahatsızlığımız öğretmenlerimize iletir; asla kendimizi sopayla, bıçakla savunma yoluna gitmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik.

Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bu kavganın bedeli çok ağır olur.

Kızlarla erkekler, birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, efendilik, hanımefendilik bozulmazdı.

Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.

Öğrenci gibi öğrencilerdik biz.

Saygılıydık, tertipli ve edepliydik...

Güzel öğrencilerdik kısacası.

Çok zor da olsa o dönemlerde hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik.