Sabır, musibetlerin şiddeti, ibadetlerin meşakkati, haramlardan korunmanın zorluğu karşısında dünya ve ahiret menfaati düşünülerek temkinli davranmaya denir. Dünya huzuru için gerekli bir destek, ahiret nimetlerine götüren en sağlam yoldur. Çünkü sabır; kötü emel ve arzulara set çeker, menfi engelleri kırar ve ilahi yardımı davet eder.
El-Asr suresinde: "And olsun ki, insan ziyandadır. Ancak gerçekten iman edenler, salih ameller işleyenler, hakkı bilenler, hak üzere yaşayanlar ve birbirlerine hakkı tavsiye edenler; sabrı bilenler, sabır üzere yaşayanlar ve birbirlerine sabır tavsiye edenler müstesnadır."(1) buyurulmaktadır.
Kişinin içinde bulunduğu hale rıza göstermede, nefsin istek ve arzularına gem vurmada, kötülüklerle mücadelede, intikam alma gücü varken bağışlamada sabır göstermek ve bütün bunların zorluklarına katlanmak Yüce Rabbimizin birçok ayetlerde geçen emir ve tavsiyelerindendir. Her birisinin Allah katında mükâfatı ayrı ayrı olan sabır çeşitlerinden biri vardır ki; bunun sevabı daha büyüktür. O da başa gelen bela ve musibetlere karşı gösterilen sabırdır.
Kuran-ı Kerim'de: "And olsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele, işte o sabredenler, kendilerine bir bela ve sıkıntı geldiği zaman, "Biz Allah için varız ve biz sonunda yine O'na döneceğiz." derler, işte Rablerinden bağışlamalar hep onlaradır. Ve yalnız onlar doğru yolu bulmuşlardır."(2) buyurulmuştur.
Musibetler karşısında, paniğe kapılmadan, çöken kara bulutlar dağılıncaya kadar tahammül etmek gerekir. Fakat ne yazık ki; yakınlarını kaybeden, iflas eden, darda kalan, hasta düşen bir çok kimse sabrın mükâfatını düşünmeden feryad-ü figan edip sonunda pişman olunacak durumlara düşmektedirler. Eğer musibet, Yüce Allah'tan geliyorsa kulun bunda bir etkisi yoksa ve kulun gücü bunu gidermeğe yetmiyorsa, işte o zaman sabır devreye girmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki, bir lokma bir hırka, diyerek tembellikte ısrar etmek her türlü yoksulluğa çare aramadan eziyet çekmek sabır değil, bir miskinliktir. Bu ise dinen hiç hoş görülmez.
Bela ve musibetler arttıkça sabrın azaldığı ve isyanların başladığı görülmektedir. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de sabrın metodu ortaya konulmuştur. Bir ayet-i celilede: "Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Muhakkak, Allah'ın yardımı sabredenlerle beraberdir."(3) buyrularak sabır ipinin namaz ve dua ile uzadığına ve ikisi birlikte olunca sabrın tükenmeyeceğine işaret edilmiştir.
Sabır başta peygamberler olmak üzere bütün salih kulların mesleği olmuştur. Hz. Eyüp (a.s) başına her gelen musibete karşı sabretmiş ve bu yüzden; "...Biz, onu sabırlı bulduk; o, ne güzel kuldu, daima Allah'a yönelirdi." şeklinde Kur'an ifadesi ile Yüce Allah'ın methine mazhar olmuştur.
Bakara suresinin 177. ayetinde iman esasları, ferdi ve mali vazifeler bir arada zikredilerek hepsine "bir" hayrın tamamı denmiş ve bunlar arasında sabra ayrı bir önem verilmiştir, çünkü sabır, hayatın çeşitli safhalarında bir taraftan, iffet, kanaat, af, uy sallık, merhamet... şeklinde tezahür ederken, diğer yandan, türlü musibetin önüne set çeken bir kalkan olarak kendisini gösterir ve sahibini yükseltir.
Sabrın sonu selamettir. Her türlü kazanç sabırdadır. Sabırsızlık ise yıkım ve felakettir.
Cenab-ı Hak cümlemizi gerekli olduğu yerde; sabır gösterilenlerden ve sabreden kullarından eylesin.
1. Asr suresi 1-3.
2. Bakara suresi 155-157.
3. Bakara suresi 153.