Emperyalizm, ailedeki saygı, sevgi, sadakat temellerini çürütüp, toplumları içerden çökerterek teslim almaya çalışırken kimine yeşil, kimine de pembe ve turuncu drajeli haplar yutturmaktadır. O hapların içindeki virüs ise aynıdır.

Amaç, toplumun çekirdek hücresi olan aileyi parçalamak, saygı, sevgi, sadakati yok etmektir. Bu virüs, çağımızın vebasıdır. Çekirdek aile çürütülüp, parçalandıktan sonra her türlü hukuksuzluğa yer vardır o toplumda. Atış serbesttir…

Son dönemde yaşanan onca hukuksuzluğa, bunca suskun kalınmasının açıklamasını nasıl yaparız yoksa?

Toplumun diğer kurumları da artık rahatlıkla çökertilip ele geçirilecek, ötekileştirilecektir. Bu çürüme olgusu ise “değişim, dönüşüm” gibi evrensel ifadelerle topluma sunulmuştur.

Diyalektiğin birinci ilkesi nedir? Her şey değişir… Bunu öyle veya böyle bilen bir yapı “değişim, dönüşüm” drajesiyle sunulan çürümeye, teslimiyete direndiğinde ise karşı hamle hazırıdır, “Vay darbeci vay…”, “Vay statükocu vay…” Bu ifadeler “kötü kadın” der gibi damgalanmanın toplum mühendisliğindeki post modern ifade biçimidir.  

Toplumun teslim alınmasında en önemli kurum yazılı ve görsel basındır. Yani medya… Kitap okuma oranları inanılmaz düşük bir toplum önce televizyon bağımlısı haline getirilmiş, daha sonra da dizi, filmleri, eğlence programlarıyla aile kurumunu çökertecek düşük ahlak, halka “altın şok” misali şırınga edilmiştir. Ana haber bültenlerinde bile kimin eli kimin cebinde belli olmayan ilişkiler duyurulmuştur. Ailenin en çok televizyon başında olduğu saatlerde genç kuşaklar hedef alınarak yoz ilişkilerin özendirildiği diziler yayınlanmıştır.

“Değişim, dönüşüm” kavramları, istisnalar dışında, genellikle olumlama içerirler. İşte bu nedenle de toplumda genel kabul gören ifadelerdir. Renkli veba drajelerinin topluma rahatlıkla yutturulabilmeleri için de temel değer yargılarının çürütülmesi gerekmektedir. Bu çürütüp teslim alma süreci, toplumda sosyal şizofreninin egemen kılınmasıyla mümkündür. Eğer ailede şizofreni yaygınlaştırılırsa aileyi oluşturan fertlerden yapılanan parti, sendika, dernek vb yapılarda da istenen sonuçlar kolaylıkla alınacaktır. 

Arslan Bulut’un bir yazısında paylaştığı olay toplumbilimciler, sosyal psikologlar ve siyaset bilimciler için üzerinde durulması gereken bir olaydır.

“Bursa’da kendisini sözde bir cemaatin piri olarak tanıtıp, dergâha gelenlere cennete gideceğini vaat ederek akıl almaz cinsel sapkınlıklar yaptığı iddia edilen kişi”den söz etmektedir.

“… Şikâyetçiler, kendisini pir olarak tanıtan kişiyle cennete gitmelerine şahitlik edeceği için din adına oral seks yaptıklarını, ilişkiye girerek tabi olduklarını söyleyebiliyor!

Dergâha karı koca olarak gelen çiftler, “pir” ile ayrı, ayrı cinsel ilişkiye girebiliyor! Bazı kişiler tarikata ailece girebiliyor! Üstelik bu olaylar 2003 yılından beri devam ediyor.”

Arslan Bulut, iddianameden alıntı yaparak olayı oldukça ayrıntılı olarak aktarmaktadır. (Tayyip Erdoğan’a Dokunmak İbadetse… Yeniçağ, 03 Ağustos 2011

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=19262)

Cennete gitmek için ruhban sınıfından yardım istendiğinin Hıristiyanlarda olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim. Evet doğrudur… Ancak, Allah’ın ipine sarılayım derken, şeytanın ipine, çakma şeyhin “nur çeşmesine” sarılanların olduğu bir toplum sapla samanı ayıramaz durumdadır.

Bileşik kaplar olgusu…

Toplumun bir kısmının kirli, diğer kısmının ise temiz olduğunu söylemek eşyanın doğasına aykırıdır. Bir diğer deyişle, aile kurumu ne denli temizse ondan oluşan diğer yapılar da o denli temizdir. Spor kulüplerinden derneklere, sendikalardan, partilere ve şirketlere uzar gider bu zincirleme etki ve tepki.

Şöyle bir çevremize baktığımızda saygı, sevgi, sadakat temelinde süregelen kaç aile ve evlilik görebiliriz acaba?

Toplumun bir kesimi yeşil drajeli haplar yutturularak çürütülmekte Allah’ın ipine sarılıyorum derken çakma şeyhin organına sarılmakta ve cennet düşleri kurmaktadır, diğer kesimi ise pembe ve turuncu drajeli haplar yutturularak özgürlük, çağdaşlık, modernlik peşinde gidiyorum derken kendi leşlerini sürümek zorunda kalmaktadırlar.  Bu kesimde çakma şeyhin organı yerine, magandaların organları vibratör olarak kullanılmaktadır. Bir söz vardır, “leşi vurana sürütürler…”

Bütün bu saptamaları yaparken şu konuya özenle açıklık getirmemiz kaçınılmazdır. Yoksa fevkalade yanlış anlaşılmış oluruz. “Üç S” diye kısaca özetleyeceğimiz saygı, sevgi, sadakat öğelerindeki çürüme gayet tabii her ailede yoktur.

Eğer böyle bir algıya sebep olursak meseleyi anlatamamış oluruz. Bir dönem Türkiye’ye gelen bütün Rus kadınlar, “Nataşa” olarak adlandırılmış ve iyi gözle bakılmamışlardır. Bizim yapmaya çalıştığımız sosyokültürel bir olgunun saptanması ve bu sorunun aşılması için yüzleşilmesi gerektiğidir.

Eğer gerçekten ülkemizde yaşanan acılardan rahatsız isek gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Derneklerden sendika ve partilere uzanan zincirde yaşananları içtenlikle düşününüz. Türkiye adım, adım köşe taşları döşenerek Bölge Kalkınma Ajansları”, “İstinaf mahkemeleri”, “Yerel Yönetimlere Özerklik”, üzerinden bölünmeye götürülürken, bölücü terör acımasız bir iştahla kan dökmeye devam etmektedir. Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile sınırlar yeniden çizilmeye çalışılırken bunca suskunluk nedendir?

Bu çağdaş vebanın çözümünü başaracak olan yine bizim insanımızdır, milletimizdir. Tarih Türk toplumlarının hiçbir dönemde dış güçlerin saldırısı ile yıkılamadığının ancak içerden çökertildiğinin örnekleri ile doludur. Bu gerçeği bilen emperyalizm, Türk toplumunu içerden çökerterek tek mermi masrafı yapmadan teslim almak için elinden geleni yapmaktadır. Renkli drajelere karşı saygı, sevgi sadakat temelinde aileden başlayarak önce emperyalizmin bize şırınga ettiği çürümeyi kesip atmalıyız. Çünkü toplumdaki her yapı ailelerden çıkan bireylerden oluşmaktadır. 

Şunu hiç unutmayalım ki toplumların dibe vurup dağılma süreçleri aynı zamanda yeni çıkışların da başlangıcıdır. Yeter ki çağdaş vebayı teşhis edelim, o hastalığın tek tedavisi de bizdedir. Saygı, sevgi ve sadakat…

Elbette sanal âlemde değil… Gerçek hayatta…

Kendine saygısı ve sevgisi olmayan biri, ne bir kadına veya erkeğe saygı, sevgi duyar ne de sadakat söz konusu olur.

Ailesine, eşine sadakatle bağlı olmayan kişi veya kişiler, vatana da sadakat hissinden yoksun zavallı mahlûklardır.