Referanduma bugünle birlikte 6 gün kaldı.

Taraflar, Erdoğan yanlısı ve Erdoğan karşıtı olarak mevzilendi. Anayasa değişiklikleri Erdoğan'a karşı izah edildi.

-Neden başkanlık sistemi diye diretildi, arkasındaki irade ne idi, sorgulanmadı.

-Neden Türkeş, Erbakan, Özal, Demirel başkanlık demişti, bakılmadı.

-Ve küresel sermayenin temsilcisi olan TÜSİAD, neden "Dünyada başkanlık sisteminin son derece başarılı uygulandığı ülkeler vardır" diyerek yeşil ışık yaktı, görülmedi.

-Özellikle de bu proje yerli mi, yoksa bir ABD projesi mi, hiç düşünülmedi.

***

Eğer doğrusunu söylemek gerekirse, bugüne kadar "Evet" diyen siyasi kimlikler de, "Hayır" diyen siyasi kimlikler de toplumu yeteri kadar ikna edemedi.

Ve de referandum süreci, bugüne kadar ya kin ve nefret eken ya da sulandıran söylemlerle dolduruldu.

Nitekim "Evet" cephesinde:

"Hayır" diyenleri terörist ilan eden, PKK'lı ilan eden, FETÖ'cü ilan eden sözler referandumu sulandırmanın ötesinde kin ve nefret eken sözler oldu.

"Hayır" cephesinde ise:

Kılıçdaroğlu'nun "Başkan yardımcısı sayısı 300 olursa, 1500 olursa" gibi gayri ciddi sözü, 18 yaşa gereksiz itirazı, 15 Temmuz darbesi için "kontrollü bir darbe girişimidir" gibi zamansız, mekânsız ve ne anlama geldiği hiç de anlaşılır olmayan sözü...

Ve CHP Konya milletvekili Hüsnü Bozkurt'un "Evet" diyenlere karşı "denize dökeriz" gibi öfke kokan; Baykal'ın "Bu referandumdan 'Hayır' çıkarsa, düşmanı İzmir'den denize dökmüş gibi sevineceğiz" sözü, referandumu sulandıran belki de kararsızları "Evet" tarafına itebilecek sözler oldu.

Yani bu sözleri söyleyenler, sanki "Hayır" cephesinin gizli "Evet'çileri oldu.

***

Tüm bu oluşumlara karşın 16 Nisan'da, Türkiye'nin siyasal yönetim sistemi için önemli bir karar verilecek.

Ve bu kararı, yurtiçi 55 milyon, yurtdışı 3 milyon seçmen verecek. İşte bu nedenle; önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, özellikle "başkanlık" için "Evet" isteyen Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli ne demişti, bir kez daha görelim dedik. Ve de bölgemizin daha da karartıldığı bir dönemde bir kez daha düşünelim dedik.

***

Peki, ne demişti Erdoğan 1993 yılında?

"Başkanlık Sistemi'nin ortaya çıkışı, bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir" demişti.

Sayın Erdoğan, o gün Refah Partisi MKYK üyesi ve İstanbul İl Başkanı idi.

Peki, ne demişti Sayın Bahçeli? Üstelik çok sert çıkışlar yaparak...

Nitekim 9 Mayıs 2015 günü, "Başkanlık sistemi Türkiye'nin bölünmesinin reçetesidir. Demokrasinin idam fermanıdır. Tek adam diktatörlüğünün beratıdır" demişti.

Ve 26 Mayıs 2016 günü, "Başkanlık sistemi ve partili Cumhurbaşkanlığı konusunda vereceğimiz destek, sunacağımız herhangi bir katkı yoktur" demişti.

Ve de bu sözler, Sayın Bahçeli'nin yine de ağır olmayan karşı çıkışları olmuştu.

***

Yani diyoruz ki:

Pazar günü oy verirken, Sayın Erdoğan'ın ve Sayın Bahçeli'nin bu sözlerini bir kez daha düşünelim.

Ve belki de Türkiye'nin bölgedeki kaderini etkileyecek olan 16 Nisan 2017 Pazar günü, siyasi etiketlerimizi, kin, nefret ve öfkemizi bırakarak bir kez daha düşünelim.

Ve de verilecek bu kararın, geri dönüşü olmayacağını da bilelim, bildirelim.