17 Ocak 2017 tarihli yazımın sonunu:

"Başkanlık sistemine geçilince artık geri dönüş yoktur. Yeniden parlamenter sisteme dönüş yoktur. Bundan sonra Türkiye'nin kaderi, bu sistemle belirlenecektir. A'dan Z'ye siyasal sistem, bu sisteme göre inşa edilecektir.

İşte bunun için muhalefetin endişeleri paylaşılmalıdır, toplumun endişeleri paylaşılmalıdır" diye bağlamıştım.

Ama ne muhalefetin endişeleri paylaşıldı, ne de toplumun endişeleri duyulur oldu.

Sonuçta başkanlık sisteminin referandum yolu açılır oldu.

***

Yani Başkanlık sistemine geçişin son kilometre taşı...

-İktidar "Türkiye'nin kurtuluşu" dedi.

-Muhalefet "Cumhuriyetin sonu" dedi.

-İktidar "gerçek demokrasinin inşası" dedi.

-Muhalefet "diktatörlüğe giden yol" dedi.

-İktidar adına Numan Kurtulmuş, "EVET" çıkarsa "terör biter" dedi.

-Muhalefet adına Kılıçdaroğlu, "HAYIR" çıkarsa "Türkiye nefes alır" dedi.

Ve de sistem tartışmasının sonuna gelinir oldu. 2017'nin Nisan ayında parlamenter

sisteme ya "güle güle" denilecek ya da "yeni bir kavga" başlayacak.

***

Ama hiçbir zaman başkanlığın sağlıklı bir analizi yapılmadı, arkasındaki irade hiç sorulmadı, sorgulanmadı.

-Ne iktidarı destekleyen güçler sordu bunu, ne de muhalefet...

-Ne siyasetçi sordu bunu, ne de iş dünyası...

-Ve de ne yazarı sordu bunu, ne de basın...

Oysaki 82 anayasasında cumhurbaşkanına tanınan yetkilerle, 367 garabetiyle, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle, bu yolun kilometre taşları zaten adım adım döşenmişti.

Ve de Türkeş istemiş, Erbakan istemişti bu sistemi. Ve de Özal istemiş, Demirel istemişti bu sistemi.

İşte bunun için diyoruz ki, başkanlığın arkasındaki irade hiç sorulmadı, sorgulanmadı.

Bugün de sorulmadı ve de sorgulanmıyor.

***

1982 Anayasa referandumu darbenin gölgesinde yapılmıştı.

2017 anayasa referandumu OHAL ve fiili bir başkanlık gölgesinde yapılacaktır.

-Yazarların, gazetecilerin, bir siyasi parti milletvekili ve yöneticilerinin içerde olduğu...

-15 Temmuz darbe kalkışması rüzgârının devam ettiği...

Yani böyle bir ortamda toplumsal irade, ne ölçüde objektif olarak yansıyacaktır, bilemiyoruz.

-Ama bilinen bir şey var ki, referandumda "HAYIR" çıkması, bugünkü iktidarı

sarsacaktır; daha da önemlisi, bir meşruiyet sorunu yaratacaktır.

***

Evet, başkanlık sistemi yeteri kadar anlatılmadı, anlatılamadı ama referandum kampanyası başlatıldı bile...

Sosyal medyada "EVET" kampanyası, spor dünyasından Rıdvan Dilmen ve Arda Turan'la başlatıldı.

12 Eylül 2010 referandumunda da "EVET" kampanyası Hakan Şükür'le başlatılmıştı... Ve sosyal medyada "HAYIR" kampanyası, sanat dünyasından Meltem Cumbul'la başlatıldı.

Herhalde, "sosyal medya" daha belirleyici olacaktır gibi... Ve de olumlu ya da olumsuz

çok renkli bir kampanya dönemi yaşanacaktır gibi...

***

Referandum yolundaki saflaşmalar yeni yeni belirginleşmekte, "EVET-HAYIR" kampları yeni yeni oluşmaktadır.

Elbette bu oluşum yeni bir yazının da konusu olacaktır.

Ancak fazla karamsarlık mıdır, bilemiyorum; ama Obama'dan vazgeçilip, Trump'tan ve Putin'den medet beklendiği bir ortamda, referandumdan sonra Türkiye'nin eskisi gibi olamayacağıdır.

Yine de diyoruz ki:

Referanduma giderken kullanılacak dil, yeni bir şiddet tohumunu eker olmamalıdır.

Ve de başkanlığa giden bu yolda, meclisin duymadığı toplumsal ve siyasal endişeleri, bu ülkenin halkı duymalıdır.