Gazeteci-Yazar Soner Yalçın, 10 Temmuz 2019 tarihli Sözcü Gazetesinde kaleme aldığı yazısında, Fransız eğitim sistemine değiniyor ve şöyle diyor; "Fransız eğitim sisteminde İlkokul birinci sınıfta mutlaka çiftlik ziyareti var. Çocukları alıyor, eğitimin bir parçası olarak tam gün çiftlikte öğrenim yapıyorlar. Anne ve babalar bu ziyaretleri düzenli olarak tekrarlıyor. Neden? Çünkü Fransa müthiş bir tarım ülkesi..."

Rahmetli öğretmenimiz Cezmi Kerman bizi, Bayat Köyü’nde, Çorum Eski Milletvekillerinden Rahmetli İsmet Eker' in çiftliğine götürmüştü. Okulumuz Bayat Köyü’ne beş kilometre mesafede. Yani gidiş-dönüş on kilometrelik bir mesafe. İlkokul ikinci sınıf talebesiyiz. Yani ortalama sekiz yaşındayız. Hiç bir öğretmen kendi iradesiyle, sekiz yaşındaki çocukları on kilometre yürüterek çiftlik ziyareti yaptıramaz. O zamanki eğitim sisteminin bir gereği olduğunu düşünüyorum.

Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk ile başlayan eğitim sistemini düzenleme olayına katkı sağlayanlar oluyor. Yakın zamanda rahmetli olan Gazeteci-Yazar Mehmet Şevki Eygi de 27 Ekim 2018 tarihinde kaleme aldığı,"Açık Mektup Var" isimli yazısı ile katkıda bulunanlardandır. Eygi'nin köşesine aldığı uzun yazıdan yaptığım bir alıntıyı siz değerli okuyucularım ile paylaşmak istiyorum:

"İlköğretimden sonra, okutulmaması gereken gençlerini lisede ve üniversitede okutan bir toplum iflah olmaz, necat bulmaz, yükselmez. Almanya’dan ibret alalım..."

Sınıfta kalmanın olduğu ve Toto doldurur gibi yapılan "Test Sistemi"nin olmadığı devirde kendine özgü bir sistem oluşuyordu. Ortaokul birinci veya ikinci sınıfta kalanlar için veliler, çocuklarının meslek erbabı olması ve bu vesile ile hayata atılabilmeleri için çıraklık vs gibi alternatifler aramak zorunda kalıyorlardı. Her ne kadar bir iki seneleri heba olup gitmiş olsa da en azından hayata bir şekilde adım atmış oluyorlardı. Rahmetli Eygi, "Almanya'dan örnek alalım" demekle; "Çocukları yeteneklerine göre ayırıp, eğitimlerini ona göre verelim" demek istiyor. Böyle bir hazırlığı yapmadan sınıfta kalmayı kaldırmak, cinayettir. Bu cinayet günümüzdeki; işsizliğin ana nedenlerinden biridir.

olayı çözmek için; okulu ve sistemi düzenlemek yetmez. Öğrenci velilerini de çocuklarının yeteneklerine göre eğitim almalarını ister hale getirmek lazım. Kısacası, eğitimin kişisel ve toplumsal hayatımız için bir amaç değil, araç olduğunun çocuklarımıza ve ailelerine aşılanması gereklidir.

* * *

Yazımın bu kısmında birbirine zıt iki yazardan örnek verdiğimi gördüm. Özellikle seçmedim. Yaşanan şartlar denk getirdi. Burada hocaların hocası SOKRATES' in ünlü tespitini yazmadan geçemeyeceğim.

Tespit şöyle:

"Tam olarak iyi veya kötü yoktur. İki şey müstesna;

Bilim, tam olarak iyidir.

Cehalet, tam olarak kötüdür."

Yani, size ters gelen birinin söylediklerinde veya yazdıklarında; çok kıymetli şeyler olabilir. Onları kaçırmamak lazım diyorum.

* * *

Eğitim sistemimizin düzenlenme noktasına gelip dayandığı çok açık.

Geçmişte de benzer durumlar olmuş, düzenleme yapıyoruz diye; kaş yaparken, göz çıkarılmıştır. Köy Enstitüleri çok isabetli, iyi sonuç alınmış okullarken "komünist yetiştiriyor" diye kapatılmış, köyü eğiten okullar ziyan edilmiştir.

Bunu yapanlar da iyi yapıyoruz diye yaptılar. Ama eğitim hayatımızda en önemli girişimi yok ettiler. O görevi yerine getirecek alternatif koyamadılar. Yapılacak şey okulları kapatmak yerine, öğretim kadrosundaki sivri uçları ıslah etmekti.

Yani, "Eğitim sistemimizi ıslah ediyoruz" derken çok dikkatli olup, çam devirmeyelim.

En güzel günler sizlerin olsun.

* * *

Not : Geçen hafta kaleme aldığım Kadeş yazımla ilgili, Hasan Yılmaz çok güzel iletiler gönderdi. Sadece başlangıcı olaya ışık tutmaya yetiyor. Onu olduğu gibi görüşünüze sunuyorum:

"Ağabey küçük bir katkı yapayım:

'ABD'de Birleşmiş Milletler Binası'nın girişinde KADEŞ ANTLAŞMASI'nın metinini işlemişler.

Çorum Kadeş Meydanına bunun aynısını yaptırabilirler.

Selamlar."

Aleykümselam. Çok güzel. Çok teşekkür ediyorum. Çok pratik çözüm. Çok yaşa Hasan'cığım.