Koronavirüs salgını nedeniyle alınan kısıtlama tedbirleri kapsamında, 2020 yılına evimizde veda ettik, 2021 yılına da yine evimizde merhaba dedik.

Yılbaşı akşamı çoğu televizyon kanalı nostalji kuşakları yayınlayarak, anılarımızı tazeleyerek yeni yıla girmemize vesile oldu.

Televizyon kanallarını izlerken uzun yıllar önce radyodan dinlediğim ve dönemimizin meşhur sanatçılarından birinin söylediği şarkıyı dinlediğimde "Radyolu Günler" canlandı anılarımda.

Yanılmıyorsam 1945 yılı idi. Annemin teyzesinin torununun düğünündeyiz. Küreli Kadir isminde oldukça yakışıklı ve genç biri düğün evine geldi. Düğün evinde bulunanlara ameliyat olması gerektiğini ve bu nedenle yeni aldığı radyosunu 400 Liraya satacağını söyledi. Olacağı ameliyat bayağı zor bir ameliyat olsa gerek, o dönemde dört aylık memur maaşına denk gelen bir ücrete radyosunu satmaya çalışıyordu. O tarihlerde evimizde radyomuz yoktu. Küreli Kadir'in istediği fiyata baktığımızda yaklaşık dört buçuk odalı, bahçeli, bahçesinde süs havuzu olan, kileri bulunan iki katlı evimizi aylık 12,5 Liraya kiraya verdiğimizi hatırlıyorum.

Yine hiç unutmam. Rahmetli dayım evimize misafirliğe gelirken akşam ajansını kaçırmamak için kocaman radyosunu yüz metre mesafede ki evinden bizim eve taşırdık.

O yıllarda televizyon yoktu. O yıllar radyonun baş tacı edildiği, Arkası Yarın ve Radyo Tiyatroları’nın popüler olduğu yıllardı. Her evin en güzel köşesine konulan, sadece hanenin büyüklerinin açmak ve kapatmakla mükellef olduğu, "Sessiz olun! Akşam Ajansı başlıyor" dendiğinde herkesin başına toplanıp pür dikkat kesilerek akşam haberlerinin sembol ismi olan Nurettin Artam'ı dinlediği, çocuklara "Aman ha! Dokunma bozarsın" diye telkinlerde bulunulduğu evin kıymetlisi radyolar vardı.

Benimle aynı kuşaktan olanlar için radyonun hayatlarında ayrı bir yeri olduğuna inanıyorum. Çünkü bizim kuşağımızda olanlar siyasilerin seçim vaatlerini, askeri darbeleri, muhtıraları, gitmeden tiyatroyu, piyasa çıkmadan önce en beğendiğimiz yazarın romanını, en güzel türküleri, şarkıları, etrafı ahşap, düğmeli dikdörtgen kutudan dinledi ve de öğrendi.

Bugünlerde herkesin "Nostalji" dediği o güzel şarkıları biz o yıllarda canlı bir şekilde radyodan dinleme imkanı bulduk. Peki ya şimdi! Cep telefonlarıyla gelen medya bağımlılığı, sosyal medya çılgınlığı felaket boyutlara ulaşmış durumda. Öyle ki insanlar yaya geçitlerinde yürürken, birbirleri ile konuşurken bile telefona bakmakla meşguller. Ne gariptir ki, camilerde hutbeyi dinleyen cemaatin çoğunluğu ne söylendiğinden bi haber, gözüyle sosyal medyayı takip ediyor.

Gördüğüm kadarı ile telefon ve medya bağımlılığı hastalık haline geldi. Bu duruma acil önlem almak lazım.

Radyolu yıllarla ve günlerle ilgilenmeyebilirsiniz. Bu yazımı bir kuşak çatışması gibi algılamanızı da istemem. Ama nereden, ne duruma geldiğimizi de görmenizi istiyorum.

yıllarda bizim telefonumuz, televizyonumuz yoktu. Varlık ile yokluk arasında gelip giden yaşamlarımız vardı ama mutluyduk! Birdik, bir aradaydık. Her şeye rağmen gülen yüzlerimiz, gözlerimiz vardı.

En güzel günler sizlerin olsun.