Konumuza bir istatistiki bilgi ile başlayalım.

Araştırmalar, intihar teşebbüsünde bulunanların yüzde 30’unun yeniden denediğini, yüzde 70’inin ise intihar eğiliminden kurtularak hayatına devam ettiğini gösteriyor.

Oysa, ateşli silahlarla intihar vakalarında hayatta kalma oranı sadece yüzde 2.

Yani silah, bir bunalım anında intihara kalkışmanız halinde, size ikinci bir şans tanımıyor.

Eğer silaha sahiplerse; bir an hayattan bezginlik duyar hale gelenler kendi canına kıyıyor, öfkesini kontrol edemeyenler, başkalarının canını alıyor.

*

28 Eylül “Bireysel Silahsızlanma Günü” imiş.

Umut Vakfı’nın organizasyonu çerçevesinde ünlü sanatçıların çağrıları üzerine bu önemli konudan haberdar olduk.

1 Ekim 2020 tarihli gazetemizin manşetini de buna ayırdık: Silahın şakası yok!

Bu haberimizin, “Irak uyruklu Nada cinayeti” davası ile ilgili haberin hemen altında yer alışı da sanki anlamlı bir rastlantıydı.

Kadın cinayeti haberleriyle hemen her gün bir şok yaşarken, “bireysel silahsızlanma” çağrısı nasıl da hoş geliyor insana…

*

Silahın riskleri, aile büyüklerimiz tarafından da çocukluğumuzdan beri anlatılır:

Çok öfkelendiğiniz bir anda, eğer silahınız varsa elinizden bir kaza çıkabilir.

Kavgada eğer silahınız varsa, çekmek ve ateşlemek zorunda kalırsınız. Zira, silahınızın olduğunu gören hasmınız, sizden önce davranıp silahını çekecek ve ateşleyecektir.

Yani, taşıdığınız silah, kendinize dönük bir namludur da aynı zamanda…

Ateşli silahın olmadığı kavgalar, çoğu kez yaralanmalarla sonuçlanır, ama ortada silah varsa, ölüm hemen hemen kaçınılmazdır.

*

Bu kadar psikolojisi bozuk insanın sokakta dolaştığı bir ortamda, silaha bu kadar kolay ulaşılabilmesini anlamak gerçekten zor.

İnternetten bile öldürücü silah temin edilebildiği söyleniyor.

Sonra da, külhanbeylik heveslisi gençlerin sık sık çatışmasına, birbirinin canına kıymasına üzülüp duruyoruz.

Ve hemen her gün basında “eski koca dehşeti”, “karşılıksız aşk cinayeti”, “kıskançlık vahşeti” gibi başlıklarla sarsılıyoruz.

Bu gözü dönmüş, ruh hastası caniler, ateşli silaha sahip olmadan da vahşi cinayetlerini işleyebilirler, ama hiç değilse oransal olarak bir azalma sağlanmış olmaz mı?

*

Atalarımız “öfkeyle kalkan zararla oturur” demişler.

Her işin başı elbette öfke kontrolü.

Ama, öfke anında doğabilecek zararları, tahribatı azaltmanın yollarından biri de “bireysel silahsızlanma”…

Umut Vakfı, konuyla ilgili olarak, yasada bireysel silahlanmayı zorlaştırıcı düzenlemelerin yapılmasını, cezaların ağırlaştırılmasını, ruhsatlı silah sahiplerinin psikolojik bakımdan sağlıklı olup olmadıklarının belirli aralıklarla kontrol edilmelerini öneriyor.

Bir de, çocuklara “silahın oyun aracı olmadığı” bilincinin aşılanmasını…

Ama ne var ki, çocukların bilgisayar oyunları neredeyse tamamen şiddet içerikli…

*

“Bireysel silahlanmaya hayır!”

Bu, Türkiye çapında bir kampanyaya dönüştürülmeli. Gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada eğitici haberler, programlar yapılmalı.

Elbette, vatan topraklarımızı koruyan silahlı kuvvetlerimizin ve yurt içinde güvenliği sağlayan kolluk güçlerimizin en etkili, en gelişmiş silahları olmalı.

Yine silah taşıması, bulundurması zorunlu olanlara da bu hak tanınmalı.

Ama, ilgisiz insanların silah sahibi olmalarına neden fırsat verilsin?

Hayatımızda silahın yeri olmasın!

Ve hiç de ihtiyaç duyulmasın!

Allah göstermesin, vatan savunması zorunlu olursa, hepimiz tepeden tırnağa silahlanırız zaten.