SALINCAKLAR, KAYDIRAKLAR

Kalktı yürüdü salıncaklardan yana. Piknik alanı iyice kalabalıklaşmıştı. Efecan bir salıncaktaydı. Cemre sallıyordu onu. Yanlarına vardı. Ancak, Özgün’le Emre’yi göremedi.

“Nerdeler?” diye sordu.

“Karşıdaki uzun kaydıraktalar Büyükbaba,” dedi.

Kalabalığın arasından güçlükle seçti onları. Tepenin yamacına 8-10 metre uzunluğunda bir kaydırak yapılmıştı. Çocuklar, çığlık çığlığa bu uzun kaydıraktan kayıyorlardı. Kaymayı tamamlayan çocuk, yeniden yamacı tırmanıyor, yeniden oturuyordu en üst baştan oluğa. Kayma, oldukça heyecan verici bir eğlence biçimi olmalıydı çocuklar için.

“Çocukluk bir başka,” dedi Taner Bey içinden. “Şimdi çocuk olmak varmış.”

Sonra şöyle bir ölçüp biçti kaydırağı gözüyle. “Ben de binsem kayabilir miyim?” acaba diye düşündü. Ama imkansızdı bu. Kayamazdı oradan. Gözü kesmiyordu doğrusu. Çocukluğunda ya da gençliğinde olsa, hiç dinlemezdi. Gözü yumuk binerdi böylesi kaydıraklara. İnsan çocuklukta ve gençlikte oldukça gözükara oluyordu. Korkmuyordu açıkçası. Kendisi de o dönemlerde gözükaraydı. Çıkılmaz nice ağaçlara çıkmış, tırmanılmaz nice kayalara tırmanmıştı ölümü hiçe sayarak. Açıkçası gözü alıyordu o zamanlar. Ama şimdi, o yıllar çok gerilerde kalmıştı. İnsan yaşlanınca duygularıyla değil, daha çok mantığıyla hareket ediyordu.

“Cemre kızım,” dedi Taner Bey. “Ben sallayayım Efecan’ı. Gidip sen de kay istersen.”

“Sağ ol Büyükbaba,” dedi Cemre. Sonra seğirtti gitti büyük kaydıraktan yana.

Efecan:

“İstersen sen bekleme beni Büyükbabacığım,” dedi. “Ben kendim hız verir, sallanırım.”

“Yok yavrum,” dedi Taner Bey. “Yalnız bırakamam seni. Gönlün geçinceye kadar da sallarım.”

“Öğleyse biraz hızlı salla beni Büyükbabacığım.”

“Yok yavrum. Normal hız yeter.”

Bir süre sonra usandı Efecan.

“İneceğim Büyükbabacığım,” dedi.

Salıncağı durdurup Efecan’ı indirdi. Sırada bekleyen bir başka çocuk bindi hemen.

“Bende büyük kaydırağa bakmak istiyorum,” dedi Efecan.

El ele tutuşup vardılar oraya. Karşı yamaca kurulmuş kaydıraktaki çocuklar, çığlık çığlığa coşkulu bir eğlencedeydi. Çamların gölgesindeki kaydıraktan peş peşe kayarak inen Özgün, Emre ve Cemre Taner Beyin yanına geldiler. Elleri yüzleri pancar gibi kızarmış, ter su içinde kalmışlardı.

“Büyükbaba Efecan’ı da kaydıralım,” dediler.

“Kaydırak oldukça dik ve uzun yavrum. Belki tutamazsınız. Tehlikeli iş yapmayalım. Hem bakalım Efecan kaymak istiyor mu?”

“İstiyor musun Efecan?” diye sordu Emre.

“Hayır,” dedi Efecan “Ben korkarım. Biraz daha büyüyüm, o zaman kayarım Büyükbabacığım.”

“Öyleyse siz eğlencenizi sürdürün, dedi Taner Bey. “Ama sakın kimseye uymayın. Dalaşmayın onunla bununla. Buraya kavgaya değil, eğlenmeye geldiniz. Göreyim sizi!”

“Tamam, Büyükbaba,” dedi Özgün. “Bize kimse uymadığı sürece, uymayız kimseye. Siz merak etmeyin bizi.”

“Haydi bakalım,” dedi Taner Bey.

“Haydi Büyükbaba,” dedi Efecan.

El ele tutuşup yürüdüler.

SÜRECEK