BİRGÜL A. GÜLER VE MİLLİYETÇİLİK

 

 Ne yazık ki bizim siyasetimiz istisnalar ve istismarlar üzerine kurulu. Maazallah bir kez diliniz sürçmesin, yandınız. Birgül Hanım veya başka biri bu ülkede hiçbir surette “şu ırk, bu ırktan üstündür” demez. Tarih boyunca Türk Milleti hiçbir zaman kendini üstün bir ırk olarak görmemiştir. Hitler’in dediği gibi “Alman ırkı üstün ırktır. En aşağılık ırk ise Yahudilerdir” gibi en üst veya en alt ırk diye bir kavram bizim tarihimizde yoktur. Hitler gibi “arı ırk” hayâli de hiçbir zaman olmamıştır. İslâmiyet’ten önceki hayatı bilmem ama İslamiyet ile müşerref olduktan sonra Türkler, cengâver ama merhametli; sinirli ama zalim değil; güçlü ama adil olabilmek gibi zor meziyetlerin timsali olmuştur. Uyduruyor muyuz?

Çünkü bu milletin temelini oluşturan ahlak ve mantık şudur:

1.Hz. Ali Efendimiz bir savaşta yüzüne tüküreni bağışlar.

2.Osmanlı Devletinin Kurucusu Osman Gazi, Şeyh Edebali’nin evine daha doğrusu dergâhına misafir olur. Ev sahibinin gece yatması için tahsis ettiği odanın duvarında işlemeli bir beze sarılı Kur’an-ı Kerim asılıdır. Osman Gazi, Kur’an’ı azimüşşanın bulunduğu bir odada yatılmaz, ayak uzatılmaz diye geceyi Kur’an okuyarak uyumadan geçirir. Başka örnekler de var ama siz azdan çoğu anlayın.

 Bunu şunun için anlattık: Türk Devletlerini kuran atalarımız böyle iman ve ahlâk yüksekliği olan insanlardı.

  Gerek Selçuklular ve gerekse Osmanlılar hiçbir zaman ırk temelli bir devlet olmadılar. Nihayet şu içinde bulunduğumuz Türkiye Cumhuriyetini kuranlar da IRK TEMELLİ BİR ÜLKE KURMADILAR.

 Bizim genlerimizde ve kanımızda ırkçılık yoktur. Çünkü biz bir imparatorluk ruhundan geliyoruz. Irkçılık 1789’dan sonra ortaya çıkan bir anlayıştır.  Bütün ırkçılar daima küçük kümelerdir. Büyük küme olarak Osmanlı İmparatorluğunda hâkim olan kimlik aslında Müslümanlıktır. Gayrimüslimi küçük görmeyen ve ezmeyen Müslümanlık.

*

 “Ne mutlu Türküm Diyene” ifadesindeki “TÜRK”den maksat da bir ırk değildir. Harbi Umumi (I.Dünya Harbi)’nin ve İstiklâl Harbinin kahraman gazileri için söylenmiş, kâmilen ve külliyen isabetli bir sözdür ki bu “TÜRK” tanımının içinde o savaşlarda şehit ve gazi olmuş bütün uluslar, ırklar, cemiyetler, cemaatler, aşiretler hepsi vardır.

Osmanlı Döneminde Avrupalının bize bakışı ile bizim kendimize bakışımız arasında fark vardı. Avrupalı, doğulu- doğu taraf (Anatolia) diyerek Anadolu’da yaşayan ve Osmanlı Devleti hâkimiyetindeki bütün halk kesimlerine “TÜRK” diyordu. Anadolu’da yaşayan bütün halk kesimi de tâbi olmaktan tebaa mânâsı ve mantığı ile kendilerine ayırımsız “OSMANLI” diyordu.

*

Cumhuriyet ile birlikte “Osmanlı” tanımı ortadan kalkmış ve “Türk” tanımı kalmıştır. Yani zaten kendine, yerine göre Türk yerine göre Osmanlı diyen halk, Cumhuriyetten sonra sadece “Türk” ü kullanmaya başlamıştır. Bu oluşum birilerinin kararı ile veya dayatması ile olmamıştır. Sosyolojik kültürün tabiî seyri içinde kendiliğinden olmuştur. Nitekim 1923’ten sonra TBMM’nde başta Mustafa Kemal olmak üzere bütün konuşmacılar. Meclise “Ey Türk Milleti, efendiler” diye hitap etmişlerdir. Ha keza kurulan Devletin adının “Türkiye” olması da bilerek ve düşünülerek birilerinin bulduğu bir isim değildir. Zaten Anadolu’ya, Avrupalı “Türkiye-Türkiya” diyordu. Bu ismi İtalyanlar icat etmiştir. “İye” eki Türkçe değil İtalyancadır. Anadolu’ya Türkiye; burada yaşayan tüm Osmanlılara da “Türk” denmesi tamamen kendiliğinden oluşmuş, sosyokültürel bir vak’adır. Kimsenin dayatması ve icadı değildir. Bunu, halk kendisi benimsemiştir.

*

O tarihlerin şuuruna ve sosyal yapısına giderseniz, görürsünüz ki TBMM çatısı altında hizmet yapan insanlar teker teker fert olarak; Arap, Acem, Azeri, Çerkez, Kürt, Laz, Tatar, Arnavut, Afgan, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Kıpti, Macar, Gürcü, Boşnak, Pomak, Türkmen, Yörük ve bunun gibi bir çok değişik kökenli olsa da hepsi total manâda (umum olarak) Türk Milletine hizmet ediyorlardı. Kendilerini de Türk Milleti mensubu görüyorlardı. Bu görüş doğru bir görüş idi. Çünkü TÜRK MİLLETİ bütün bunlardan müteşekkil idi. Türk Milleti tanımı içinde olmayan kimse yoktu ki.

İstiklal Marşında kendisi bir Arnavut olan Mehmet Akif Ersoy’un;

“O benim MİLLETİMİN yıldızıdır” dediği MİLLET;

“Kahraman IRKIMA  bir gül”- “Sana yok, IRKIMA yok izmihlâl” dediği IRK; bütün Anadolu İnsanıdır. Bütün etnik kimlikler ve din mensupları bunun içindedir.

Zaten öyle olmasaydı, BDP eş başkanlarından Ahmet Türk’ün dedesi hiç,“TÜRK” soyadını alır mıydı? Anadolu’da binlerce her etnik kökenden sülalede böyle “Türk- Türkoğlu- Öztürk” gibi soy isimler bulursunuz. Yani bu ülkede Ahmet Türk’lerin dedelerinde zerre kadar ırkçılık yoktu ama o değerli insanların torunları bugün ne yazık ki Mehmetçiği sırtından kalleşçe vurup öldürecek kadar, bu millete ihanet edecek kadar ırkçılığın ve kara faşizmin karanlıklarında siyaset yapmaktadırlar.

Hâlbuki bilseler ki; o kahraman ırkımızın mensubu dedelerimiz, Büyük Asker Mustafa Kemâl’in formüle ettiği “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” vecizesine mazhar olan birer kahramandırlar. Bizler, işte o mübarek şehit ve kahraman gazilerin çocuklarıyız. (Onlara lâyık evlâtlar olabildiğimizi söylemek ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” vecizesine mazhar olduğumuzu iddia edebilmemiz pek güç.)

*

Türk tanımı Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve bu ülkeye halisane duygularla bağlı bütün insanları kapsayan (içine alan) bir mensubiyet (tabi olma) olgusudur. Bir ırk tanımı değildir. Türklük Kümesi büyük küme olarak, bu ülke içindeki bütün küçük kümeleri kapsayan (ihtiva eden) bir anlayış ve tâbiîyettir.

Birgül Ayman Güler Hanım, Türk Kavramının ve Türk Milleti anlayışının, Kürt kavramı ve Kürt halkı ile mukayese edilmesi hâlinde; ikisi eşit değildir demiştir, doğrudur. Kürt halkı, Türk Milleti içindeki birçok unsurdan biridir. Burada maksat tamamen rasyonel bir mukayesedir. Yoksa insanlık, vatandaşlık, hak, hukuk olarak hiç kimse şu ırk, bu ırktan, şu küme, bu kümeden üstündür diyemez. Zaten diyen de yok. Benim anladığım kadarı ile Birgül Hanım da bunu söylemek istedi.  Ne var ki canlı yayın ve doğaçlama yapılan konuşmalarda böyle dil sürçmeleri çok olağandır. Ne yazık ki çirkin siyaset bunu alıp başka yerlere çekmiştir.

*

Söz buraya gelmişken, şu hususu da arz etmem lazım.

Bizatihi Türk Milleti ve Türk Milleti anlayışı, tâbi oluş demek olup, elbette ki genel ve üst manâya işaret eder, yoksa kişiler fert olarak, tek başlarına elbette ki Laz’dır, Kürt’tür, Bulgar’dır, Ermeni’dir, Rum’dur, Arap’tır, Acem’dir, Arnavut’tur. Kimseye bireysel manâda, yek başına “Sen Türksün” demek doğru değildir. Eğer kişi “Kürt” ise Kürttür; “Laz” ise Lazdır; “Arnavut” ise Arnavuttur. Zaten herkes ne zaman icap ederse, hiçbir yasak ve çekince olmadan bunu dile getiriyor.

“Kürt damarıma basma”

“Arnavut inadım tutarsa…”

“Biz Çerkez güzeliyiz.. “ 

Bize Adanalı derler   .” demiyor muyuz?

*

Peki, hiç düşündünüz mü? Lazları onore edici bir tane Karadenizli fıkrası var mı? Ama hiçbir Karadenizli vatandaş ırkçılık yapmaz, bu küçük düşürücü fıkralardan kapris bile yapmaz. Hele silaha hiç sarılmaz. Mehmetçiği alçakça sırtından vurmaz. O halde Kürt ırkçıları ne istiyor? Neden istiyor?   

*

Sonsöz.

a. Milliyetçilik, karıncalarda bile bulunan en tabii mensubiyet ve toprağına sahip olma duygusudur. Bir karınca yuvasına, başka bir yuvanın karıncasını koyun bakın ne oluyor. Milletçilik akımının yeryüzüne yayılmaya başladığı zaman Osmanlı Tebaasının bundan etkilenmemesi imkânsızdı. Herkes bir şeyler derken en doğrusunu Vatan Şairimiz Namık Kemal söyledi. Bu vatana hâlisane duygularla bağlı herkes milliyetçidir ve Türk’tür. Mustafa Kemâl ve Cumhuriyetin temelini atanlar bu zihniyetle yetişmiş birer milliyetçi ve vatanperverlerdir. Asla ırkçı değildirler. Irkçılık yapanlar daima hep küçük kümelerdir.

b.1789’dan beri yapılan birçok savaş ve ihanetlerin temelinde, küçük kümelerin ırkçı zihniyetle büyük kümeden ayrılmak istemeleri yatmaktadır. Demokrasi şuuru çok sonra doğmuştur. BDP’liler halen demokrasi ile ırkçılık arasındaki farkı öğrenememiştir. Türkiye’de BDP’den başka ırkçı parti yoktur.