Yasama, yürütme, yargı, basın…
Çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazı kabul edilen sac ayakları.
Siyasi partiler, seçmen, vekiller, sivil toplum örgütleri, toplumsal denetim mekanizmaları, sivil inisiyatif organları, yönetişimde şeffaflık ve yasalar…
Bunlar da katılımcı ileri demokrasinin uluslararası kabul görmüş bileşenleri.
Cemaat, PKK, dışarıdan oyuncular ve siyasi iktidar…
Türkiye siyasetine yön veren ve ayrıştıran, hepsi eski, “Yeni Türkiye” yapılanmaları.
Son yıllarda ülkemizde yaşananlara bakarak gelinen aşamanın hiç de rastlantı olmadığını görebiliriz.
Önce, kuvvetler ayrılığı prensibinin unutturulması için gerekenler yapıldı. Ardından yasama erki yerini yürütme erkine terk etmek zorunda kaldı. En önemlisi modern devlette yargının gücü fark edilince, yargının evcilleştirilmesi için uzun zaman hazırlıklar yapıldı.
Basın sağından solundan çekiştirilerek içler acısı hale getirildi. Onurlu basın mensuplarının çoğu, göğsünü gere gere “ben basın mensubuyum” diyemez hale geldi.
Ne kadar acı ki, yandaşlık ve karşıtlık basında yeni bir vizyon olarak karşımıza çıktı.
Siyasi partiler tek adam sultasına, seçmen oy deposuna, vekiller mecliste el kol hareketi yapan kuklalara, sivil toplum örgütleri dumura uğratılmış kanarya sevenler cemiyetine, yasalar hükmü kalmamış yap boz tahtasına dönüştürüldü.
Son aşamaya gelindiğinde ise görmek isteyenlerin gördüğü gibi cemaat, PKK, dış güçler ve siyasi iktidar darma dağınık bir Türkiye oluşturdular.
Demokrasi mi diyorsunuz?
O zaman buyurun buradan yakın…
Demokrasinin işlemesi gereken kurallar işlemezse, ayrışmanın ardından gelen çatışma devletin içinde yaşanırsa, vay memleketin haline, vay demokrasinin haline.
Bu şartlar altında memleketin gerçek sahibi, seyirci haline getirilen vatandaş, yurttaş ve seçmen ne yapsın?
Parsel parsel eylenmiş ülkemiz için
Bir akılsız baştan başka nem kaldı ,dememek için
Sarılsın oy pusulasına, sarılsın sandığa.
Her Gününüz Güzel Olsun.