I

Harf okuma dersleri. “Hurufi gezmeler” ön adlı şiirler yazıyorum bir süredir. Bu ön adla kitaba yürüyen şiirler.

Şeyler, hurufat ve zaman üçgenindeki okumalar bir arkeolojik kazı sanki yürüdükçe çoğalan kültür katları. Parmak-kalem ilişkisi bir altyazı olarak aklımdan geçiyor. Kalem işaret parmağına benziyor nasıl da. Onun bir uzantısı sanki harf çizmek’çün. Desenlerle hiyeroglif yazı arasında örtüşüp ayrışan ifadeler.

Kış… Sobalı evdeki çocuk buharına camın çöp adam çiziyor işaret parmağıyla. Camdaki buharın dengesi bozuluyor bir anda. Yağmura yakalanıyor çöp adam, öbür cama harf çizerken çocuk.

Açı değiştirmesiyle kadraj kırdan kente bakıyor bir anda. Harflerle şehri kuranlara, uzağını kırların. Kır ki başlı başına bir alfabe. Türküler yakıp söyleyen, oyunlar oynayan iklimi sözün. Ne çok ses, titreşim birikiyor gök kubbede, okunmayı bekleyen. Onca ses, titreşim yitip gitmesin diye uzayda esirgiyor gök kubbe onları.

Bir çocuk dere kıyısında heykelcikler yapıyor çamurdan. Üç boyutlusunu harflerin bilmeden hiç. Harf yoğurmak yaptığı. Fedai’nin çocukluğu bu işte. Sonra söylemesi kolay din eğitimi altı yıl bir tarikatta. Onca küçük heykelcik ise batık tekneler yüreğinde.

Gel zaman, git zaman. Fedai büyümüş de iş bulmuş kendine şehirde mezarlara taş yapılan bir atölyede. Taştan heykeller yapıyor kimselere belli etmeden. Demiştim ya dirisi ölüsüyle hep harflerle kuruyor kendini şehir. Fedai kendini yoğuruyor, kendi heykelinin çamurunu. Fırında pişirmesi var bir de bunun.

Simli bir ay ışığında bakıyoruz şeylere. “Resim, gördüğümüz bir şeyi aktarmaz onu görünür kılar” gibi bir sözü var ya Klee’nin. Harfler de şeyleri görünür kılıp düş-düşün salınımında kurgular yaptırıyor bize. Hapsedilmiş bilginin değil de kesintisiz dönüşen şeylerin ilmini. Birkaç kum tanesi, bir avuç da olabilir, bir heykelcik belki bırakıp gidiyor sular ırmağa, denize, göğe. Yağmurun su dillerinden biri de de bu işte. “Su gibi gidip gelesin” derdi ya eskiler, yolcularken birisini.

Harf gibisi var mı kendini hayata uyarlamada? Daracık sokaktan meydanına şehrin, denize, yâre kavuşmanın yordamı. Bizim ona / onlara gittiğimizi bilmeseler de olur. Onca harf parmak izimizmiş meğer dokunmasak da gittiğimiz şeylerin.

Ağaçlar kalem olsa denizler de mürekkep

Yazılsa ki ah

Bitmeyendi sevgi.

II

Hurufi gezmeler / yazının yazgısı

Güz ağaçlarıyla orman

Vitray ustasıydı

Ya da

Bir başka ebru

Her vakit

Kış uykusundaydı bahçe

İlkyazı gören rüyasında

Ah o sevgi şenliği vaktin

Kalem olan onca ağaç

Çiçek çiziyor birbirine

Şeylerdi hep

Geçip gelen

Uhuletle suhuletle

Birbirinin içinden

Dönüşürken değiştiren vakti.