Bu köşede sıkça vurgulayıp, yazdığımız bir şey var.
Zor bir coğrafyada, zor insanlar arasında yaşıyoruz.
Böl(ün)mek, parça(la)nmak çok basittir bir coğrafyada.
Her şey bir kıvılcıma bakar.
* * *
Nefes aldığı sürece Ortadoğu’dan (ve tabii ülkemizden) gözünü, elini, kolunu ayırmayan; kendisine sıfat bulmakta zorlandığım İngiliz devlet adamı ve siyasetçi Winston Churchill der ki; “Bölüp, parçalamanın en kolay olduğu yerdir Ortadoğu… Siz bana, sayı verin, şu kadar parçaya bölün deyin, o kadar parçaya böleyim...”
Nitekim de bölmüş, parçalamış, kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıştır cehaletin kol gezdiği bu coğrafyayla.
Bu coğrafyada yaşamak, bu coğrafyayı yönetmek için önce bu gerçeği kabullenip, ona göre davranmak gerekir.
* * *
Bu gerçeği çok iyi bilen ve gören Ulu Önder Büyük Atatürk, o nedenle “üniter ulus devlet” modelinde ısrarcı olmuş, “laiklik anlayışını” ön plana çıkarmış; güney komşularımızla ilişkilerinde hep mesafeli olmuştur.
“Türkiye Cumhuriyetini kuran halklara, Türk denir…” derken de bu gerçeği göz önünde bulundurmuştur.
Atatürk Cumhuriyetinin temelinde ne Kürt vardır, ne Laz, ne Çerkez, Ne Sünni, ne Alevi… Sadece ve sadece çatı kimlik olan “Türk Kimliği” vardır.
Bu kimlik, “biz” kimliğidir.
Etnik kökenimiz, dinlerimiz, mezheplerimiz ne olursa olsun “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” anlayışıdır bu.
Bu coğrafyada huzur içinde yaşamak için, Atatürk’ün bu öğretisine sahip çıkmak zorundayız.
* * *
On küsur yıldır, bu gerçeği görmezden ve bilmezden gelen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.
Her fırsatta, dinsel ve mezhepsel aidiyetleri ön plana çıkarma gayreti içinde olan bu iktidar, ne yazık ki, “biz kavramını” ayaklar altına alıp, parçaladı.
Sabah uyanıyor, “bunlaaaarrrr!” diye başlıyor, günü “bunlaaaarrr!” diyerek bitiriyor.
“Bunlar, evlerine ayakkabılarıyla girer, bunlar yalılarında şöyle yapar, bunlar şunu içer, bunlar bunu yer, bunlar…”
Böyle bir toplumda huzur kalır mı?
Nitekim de kalmadı.
Böyle bir toplum bölünmez mi?
Nitekim de bölündü.
Şimdilik yüzde elli, yüzde elli gibi görünüyor.
Yakındır yüzde yirmi beş, yüzde yirmi beş, yüzde yirmi beş… olmamız.
* * *
Mezhep çatışmalarının ülkemize sıçramaması için, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için; hep birlikte şunu söylemeli, şunu haykırmalıyız bu zihniyetin yüzüne.
“Sana ne kardeşim, sana ne!” demeliyiz.
Ne içersem içer, ne yersem yerim, sana ne!
Dinli olurum, dinsiz olurum, şu mezhepten, bu mezhepten olurum, sana ne!
Sana ne benim ya da komşumun dininden, mezhebinden!
Huzur ver artık.
Huzur ver ülkeye.
Huzur ver komşularımıza.
Huzur ver Suriye’ye
Ve huzur ver Irak’a…