Demokratik toplum olmanın işaretlerinden biri de tepkili olmaktır. Kazanılmış haklara el uzatıldığında demokratik bir refleksle karşı koyarsınız. Bu karşı koymanın en açık ifadesi ise sokağa çıkmaktır.

Bütün bunlar demokratik ülkeler için geçerlidir. Vitrinde “İleri demokrasi” olunca, terekte sıra-sıra dizilmiş köleler görülür. Ökseye yakalanmış kuşlar gibidirler. Demokrasiyi “ileri demokrasi”den ayıran en belirgin özellik budur.

Mevsim normallerinin üzerinde bir sıcak, halka açık sauna hizmeti verirken bir yol soluklanmak lazımdır.

Padişahın biri artan giderleri karşılamak için Baş Vezirine emir verir. “Vergileri arttırın…”

Birkaç hafta sonra Padişah Baş Vezirine sorar, “Durum nasıl? Halkta bir şikâyet var mı?”

“Yok…” der Baş Vezir, “Çarşı, Pazar, cami, mescit sütliman…”

Padişah emreder, “Vergileri biraz daha arttırın…”

Emir demiri keser, vergiler alır başını gider…

Padişah yine çağırır Baş Vezirini ve sorar, “Halkta bir hareket var mı?”

Baş Vezir, “Hiçbir tepki yok…” der, sesinde derin bir endişe olduğu bellidir.

Padişah buyurur,”Vergileri tiz arttırın…”

Baş Vezir başı önde huzurdan çıkar, emri uygular…

Birkaç hafta sonra Baş Vezir yine huzura çağrılır.

Padişah sorar, “Halkın artan vergiler için bir tepkisi var mı?”

Baş Vezir, “Devletlim, halkınız çarşı pazarda zil takıp oynuyor… Çalgı çengi gırla gidiyor.”

Padişah duraklar, “Hemen vergileri düşürün…”  der.

Gelelim, kıssanın hissesine…

Ekonomik krizin teğet geçtiğini söylemişti birileri. Halkımız da bir güzel kanmıştı bu masala…

Son iki yılda benzin ve doğalgaz fiyatları iki misli arttı… Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz.

Hay every bady… Eller havaya… Sazanlar ızgaraya, tavaya…

Dünyanın en pahalı telefon faturalarını ödüyoruz. Bütün dünya aynı marka arabaları bizden ucuza alıyor.

Otoban yaptılar… Sen arabanı gazla... Uçaklar çok ucuz…

Bütün eller havaya…

Buğday, pamuk, şeker, meyve, kalem, kâğıt, kesilmiş et, canlı hayvan, akla gelen gelmeyen her şey ithal… En pahalı etini yiyoruz dünyanın… O da alabilirsek…

Ay kardeş sırası mı şimdi bunların? Canımız sıkkın zaten… İşler kesat… Vur bir roman iki dönelim…

Efendiler, terör 2002 yılında neredeyse sıfır nokrasına gerilemişken 2003’den itibaren tırmanışa geçmiştir. Çıraklık, kalfalık derken ustalık döneminde şehit sayısı tavan yaptı… Şehitler ateş topları gibi düşüyor evlerimize…

Alkolik ve uyuşturucu bağımlısı Amy Winehouse adlı bir şarkıcı intihar etti. Yasını size tutturuyorlar, farkında mısınız? Daha doğrusu emperyalizmin kefenlediği beyinlerimiz Amy’nin yasını tutmayı, karalar bağlamayı normal saymaktadır.

Yandaş medya gaz verdi… Mum yakan yakana Amy’e… Şehitlerimizin Amy kadar değeri yok mu?

Var mı? Yok…

Sessizlik oluyor bir an…

“Annesi güneş gözlüklü şehit gördünüz mü hiç?” diyorum.

Resim donuyor… Gören yok…

Bıçak kemiğe girmiş dönerken acı eşiği bunca yüksek bir toplum nasıl oluşturulmuştur? Çağın vebası bir salgın gibi sarmış durumda Türkiye’yi… Sosyal Şizofreni ahtapot gibi sardı her yanı… Bazen de Paranoit Şizofreniye dönüşüyor sanki…

Aklen ve ruhen yaralıyız. Toplum olarak kendimizle yüzleşmez ve yaralarımızı sarmazsak inanılmaz bedeller beklemektedir bizleri… Farkında mıyız dersiniz?