AB Hibe Programı kapsamında, “Sağlıklı Toplum İçin Üreme Sağlığı Projesi”nin denetimi için Muş’a gelen, Proje İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürü Augustus Tiambeng; Tabanlı Köyünde görüştüğü 63 yaşındaki Nevzat Demir’in, 4 karısı, 42 çocuğu olduğunu öğrenince şok olmuş.

Bu kadar eş ve çocukla nasıl yaşadığını merak eden AB komiseri; “...Aman Tanrım, bu nasıl bir şey böyle?... Dünyanın birçok ülkesini gezdim. Böyle bir olayla ilk kez karşılaşıyorum. Söyleyecek bir şey bulamıyorum, dilim tutuldu. (...) Tarihi bir gün yaşıyorum. Döndüğümde, bu olayı nasıl anlatacağım, bilemiyorum. (...) Gördüklerime, duyduklarıma ben inanamadım ki; bu olayı anlatmak durumunda olduğum kişiler nasıl inansın. (...) Hangi devirde yaşıyoruz, bu nasıl bir ilkellik?” demiş.

Bir de o sürüyle(!) birlikte, fotoğraf çektirmiş. Çektirmiş ki, yaşadıkları ve gördüklerini anlattığında, elinde kısmen de olsa kanıt olsun.

AB komiserinin şaşkınlığına bir anlam veremeyen Nevzat Efendi de; “...Neye şaştın ki?... Param olsa beşinci garıyı da alırıdım emme, bizler yoksul kişileriz, yokluğun gözü kör olsin” demiş

Bu sözler üzerine, şaşkın AB’li komiser daha bir şaşırmış; yoksulu böyleyse, varsılı nasıldır, diye...

* * *

Şimdi size bir soru.

Bu şaşkın AB komiseri sizce nereli olabilir?

!!??...

Ben söyleyeyim; Filipinli.

Nasıl bilirsiniz, Filipinler Cumhuriyetini?

!!??...

Ben anlatayım.

Uygarlıkla, yakın sayılabilecek bir zamanda tanışan, hatta hâlâ uygarlıktan henüz nasibini almamış (yer yer vahşi yerli kabilelerin yaşamlarını sürdürdüğü) 7000 civarında ada ve adacıktan oluşan, takımadalar topluluğu.

300.000 Km karelik bir alana sahip Filipinlerin nüfusu da (ülkemiz gibi) 100 milyon civarında.

Düşünebiliyor musunuz, böyle bir ülkenin çocuğu, Türkiye’de gördüğü böyle bir manzara karşısında şok oluyor ve bu durumu ilkellik olarak değerlendiriyor.

* * *

Dönelim ulusal damızlık boğamız Nevzat Efendiye...

Nevzat Efendi, 12 yaşında evlenmiş. En büyük çocuğu 56, en küçük çocuğu 1 yaşında.

Eğer Nevzat Efendinin çocukları da; Sayın Cumhurbaşkanını ve dinci büyüklerini dinler, babalarının ve analarının izinden giderlerse; Nevzatgiller kabilesi(!) 40 yıl içersinde kaba hesap 1100 kişi olacaklar.

Olacaklar çünkü AB’nin her dediğine “evet” diyen yönetenlerimiz; aç yurttaşlarının karnını doyuramaz, onlara iş bulamazken, her gittiği yerde; “Doğurun... Allah ne verdiyse doğurun...” diyorlar.

Niye diyorlar?

Çünkü varlıklarını sürdürmek için, yarı aç yarı tok yaşayan böyle sürülere(!) gereksinildiğini çok iyi biliyorlar.

Onun için de her fırsatta, ellerini kepçeleyip, sallıyorlar; “Doğurun... doğurabildiğiniz kadar!...” diye...

Durumdan vazife çıkaran Nevzatgiller(!) de; karşısına ilk çıkan hatuna (nikahlı, nikahsız demeden) çöküyor, çatır çatır doğurtuyor.

Aş yokmuş, iş yokmuş, para pul yokmuş, kime ne gam.

Yöneten sallıyor.

Nevzatgiller (!) sallıyor.

Yöneten sallıyor.

Nevzatgiller(!) sallıyor.

Sonra yöneten, Avrupa Birliği’ne; “Avrupa Yakası” dizisinin Gaffur’u ağzıyla dönüp soruyor:

“Bizi niye aranıza almıyorsunuz? Yoksa bizi beğenmiyor musunuz?...”

!!??...

Niye alsınlar bizi?

Onları da kutuplaştıralım, sosyal yapılarını bozalım, gelir dengelerini ve huzurlarını altüst edelim diye mi?