Öncelikle, bu haftaki yazıma yıllardır yazılarımı siz değerli okuyucularımla buluşturan ve 34'üncü yayın yılını kutlayan Çorum Haber Gazetesi’ni ve 48'inci meslek yılını geride bırakarak, 49'uncu meslek hayatına adım atan Sayın  Mehmet Yolyapar ile gazete çalışanlarını tebrik ederek başlamak istiyorum. Biraz geç kaldık ama, benim de iki işi aynı anda yapmak gibi vazgeçemediğim bir yapım var. Başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.    

       Bu, haftaki başlığım biraz iddialı oldu galiba. Ancak konu açıldıkça ne kadar hassas ve önemli bir konuya değindiğimizi sizler de göreceksiniz.

       Konunun hassasiyetini daha iyi anlatabilmek için Ürdün'lü bir doktorun facebook paylaşımını siz değerli okuyucularımla  paylaşmak istiyorum. Ürdünlü doktorun paylaşımı şu şekilde:

       İngiliz bir arkadaşımla başkent Umman'ın Kavaysime bölgesinde gezerken tarihî köprülere hayran oldu ve “Ecdadınız gerçekten harika mühendislermiş” dedi.

       Ürdün'lü doktor, “Hayır bizim ecdadımız değil onları Türkler yaptı” karşılığını verdi.

       El Sahravi bölgesine varınca tarihî demir yollarını gördü ve şaşkın bir şekilde “Ecdadınız gerçekten çok büyük insanlarmış ki demir yolunun önemini görüp inşa etmişler” dedi.

       Ürdün'lü doktor yine: “Hayır bizim ecdadımız değil onları da Türkler yaptı”!

       Yolumuza devam ettik, El Katrane kalesine varınca, kale önünde durarak kente hayat veren su kanallarını ve su deposunu görünce “Gerçekten ecdadınız müthiş zekâya sahiplermiş” dedi.

       Ürdün'lü doktor ; “Hayır bizim ecdadımız değil onları Türkler yaptı” diye cevap verdi.

       İngiliz; biraz susup derin bir nefes aldıktan sonra “Peki sizin ecdadınız ne yaptı?” diye sordu.

       Ürdün'lü doktor dedi ki: “Sizin ecdadınız ile işbirliği yaparak Türkleri bölgeden kovdular!”

*

       Bugün, biz Türklerin geri çekildiği bir çok Ortadoğu ülkesi huzur, adalet ve barışa muhtaç durumda.  İç savaşlar ve çekişmeler bu coğrafyada daha uzun süre işlerin yolunda girmeyeceğini gösteriyor. Bu konudaki yorumu siz değerli okuyucularıma bırakacağım. Ama benim de eklemek istediklerim var.

       Özellikle son 15 gündür Suriye'de İdlib bölgesi ile ilgili olarak operasyon olacak mı, olmayacak mı? gibi tartışmalar gündemde idi. İdlib'de halk ellerinde ay yıldızlı bayrağımız ile yaptığı gösterilerde bölgenin Türkiye tarafından kontrol edilmesini istiyordu. Sayın Cumhurbaşkanımızın girişimleri sonuç verdi ve Rusya bu bölgeye bir operasyon yapılmayacağını duyurdu.

       Osmanlı Devleti, Fas'ta 50 yıl, Cezayir'de 313 yıl, Senagal'de 300 yıl, Tunus'ta 308 yıl, Suriye'de ise 402 yıl hüküm sürdü. Osmanlı Devleti burada yaşayan toplumların yaşam biçimleri başta olmak üzere, inançları ve dillerine müdahale etmedi. O toplumları her zaman özgür kıldı. Osmanlı Devleti'nin ardından buraya yerleşen ve sömürge imparatorlukları kuran Fransa ise burada yaşayan halkların yaşam tarzları dahil olmak üzere, dillerini dahi değiştirmeye çalıştı.   Özgürlük için ayaklanan halklar karşısında ise akıl almadık katliamlara imza atarak, misyonerlik faaliyetleri bile yürüttü.

       Ve, aynı Fransa'nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron kahraman Mehmetçiğimizin Suriye'nin Afrin bölgesinde barış ve huzurun sağlanması amacıyla gerçekleştirdiği harekat için "Operasyon işgale dönüşmemeli" şeklinde maksadını aşan açıklama yapma talihsizliğinde bulundu.

Fransa Cumhurbaşkanı bir şeyi unutuyor. Sizin sömürgeleştirdiğiniz bu coğrafyalarda yaşayan halklar yüzyıllarca Türk idaresi altında barış ve huzur içerisinde yaşadı.  Tabii bugün roller değişti. Türkiye özellikle son dönemde Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında yükselen bir değer haline geldi. İşte korktukları da bu.

* * *

       23 Mart 2018 tarihinde yayınlanan "AFRİN ZAFERİ VE ÇÜRÜK ORTAKLAR..."  başlıklı yazımda Sömürge İmparatorlukları kuran Fransa ile ilgili değerli bir dostumun benimle paylaştığı bir bilgiyi siz değerli okuyucularım ile paylaşmıştım. Öncelikle, o yazımı bir hatırlayalım:

       "Önce Eski Fransa Başkanı Chirac’ın 2008’deki bir konuşmasıyla başlayalım. Şöyle demiş: “Afrika olmasaydı, Fransa 3.dünya ülkesi olurdu” . Bu konuşmanın nedeni Fransa’nın Afrika’daki eski sömürgelerine bağımsızlıklarını(!) verirken imzalattığı 11 maddelik koloni yasaları. Fransa, eski sömürgesi olan 14 Afrika ülkesinden koloni vergisi adıyla hala (evet hala) yüklü miktarda vergi alıyor.

      Bu 14 Afrika ülkesinden Fransa’nın kasasına yılda yaklaşık 500 milyar dolar para giriyor. Sadece bununla sınırlı değil, çok daha fazlası var. 14 ülke, yurtdışındaki paralarının %85’ini Fransa Merkez Bankası’na yatırmak zorunda. Yıl içinde ihtiyaç duyarsa %15’ini ancak alabilirler. Daha fazlasına ihtiyaç varsa, %65’e kadar olanını Fransız Merkez Bankası’nın faiziyle ancak alabiliyor (kendi parası için faiz ödüyor)

      Koloni yasaları gereği ülkede çıkan madenleri ilk olarak Fransa’ya sormak zorundalar. Fransa istemezse başka ülkeler alabilirler. Ülkedeki tüm ticari ve askeri alımlarda, ihalelerde Fransız firmaları öncelikli olmak zorunda (yasa gereği zorunlu) . Bunları kabul etmeyen devlet başkanları ya öldürüldü ya da darbeyle uzaklaştırıldı. Afrika’daki darbelerin %61’i bu 14 ülkede oldu.

      Chirac ne demişti tekrar hatırlayalım:”Afrika olmasaydı, Fransa 3.dünya ülkesi olurdu” …

      Fransa’nın önceden sömürgesi olan Benin, Burkina Faso, Gine, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo, Ekvator Ginesi ve Gabon, Fransa’ya hala sömürge vergisi ödeyen ülkeler.    

      Evet aktardığımız bilgilerde görüldüğü gibi Fransa anlatıldığı gibi “medeniyetin beşiği” değil sömürgeciliğin, hırsızlığın ve haksızlığın başıdır. Şimdiki parlak medeniyetleri başkalarının gözyaşları üzerinde kurulmuş medeniyettir.    " şeklinde değerli bir dostumdan gelen bilgiyi sizlerle paylaşmıştım.

      İddialı bir başlık kaleme aldığımı söylemiştim. Yazılıp çizilecek o kadar çok şey var ki aslında, bu sadece bir kısmı.

      Ancak, görünen o ki özgürlüğün bile vergisi var. 

      En güzel günler sizlerin olsun.