Yağmur yağıyor, seller akıyor
Arap kızı, camdan bakıyor.


Kuşaklar arası tartışma ne zaman başladı bilen var mı? Bilinen, değişmeyen bir gerçek var ki büyükler küçükleri, küçükler de büyükleri birbirlerini anlamamakla suçlar. Bu tartışmalar bir sonra gelen kuşaklara yansır. Taraflar değişir, tartışma konuları değişmez.
Farklılıklar her alanda yaşanıyor. Değişen sadece insanların kullandıkları giyim eşyaları, telefonları değil. Mahallelerin sokakların adları değişiyor. Siyasi nedenlerden dolayı yapılan benzer değişimleri ayrı tutacak olursak artık kimse “Öküz pazarında” oturmaz; “ Hergele meydanında” dolaşmaz, karnını “Saman pazarında” doyurmaz.
Aradan yüz yıllar geçmedi. Diğer adıyla ‘keçisakalı’ erkeklerde uzun saç, kulak küpesi çok yadırganırdı. Birileri çıkıp onları farklı şekilde değerlendirirdi!
Çelik çomak, kör ebe, üçtaş, saklambaç, ip atlama gibi oyunlar mahalle aralarında oynanırdı. Çocuklar, bu oyunları oynarken çevresiyle sıcak dostluklar kurar; kişiliğini geliştirirdi. Ara sıra çocuklar arasında çıkan küçük tartışmalar kimi zaman büyükler tarafından, kimi zaman da komşular tarafından tatlıya bağlanırdı.
Oyuncaklar satın alınmaz, onlar tarafından yapılırdı. Oyunlar tek başına oynanmazdı. Oyun oynamak için çocuklar evlerinden çıkıp aynı mahalledeki yaşıtlarıyla bir araya gelirdi.
Artık mahalle aralarında oyun oynayan çocukları göremez olduk. Nedeni çok basit: Adları farklı olsa da bilgisayar denen oyuncaklarla tanıştık. Büyük küçük herkes evde sokakta işyerinde onunla zaman geçiriyor.
Diğer taraftan aileler, çocukları ilkokula başlamadan üniversite sınavlarına hazırlıyor. Özel dersler, kurslar dershaneler, özel öğretmenler, aile büyükleri ellerinden geleni yapıyor. Kendi çocukları arkadaşlarından daha başarılı olmalı. Okudukları okulda gittikleri dershanelerde en önde olmalı. Mutlaka ama mutlaka ülke genelinde dereceye girmeli.
Ailelerin başlattığı bu yarıştan uzaklaşan çocuklar bunalıma giriyor. Bulunduğu çevrede kendini yalnız hissetmeye başlıyor. Fırsatını bulduğunda yalnızlığını bilgisayar oyunlarıyla kapatıyor.
Geçmişte insanlar boş zamanlarında, sohbet edebilmek için bir araya gelirdi. Büyükler kahvelerde tavla, domino, kağıt oyunları oynarken farklı konular konuşulurdu. Genelde “Beleşçi” olarak nitelendirilen izleyicilerle birlikte oyuncular oyunun heyecanına kapılır, kazanan da kaybeden de mutlu olurdu.
Değişen toplum alışkanlıkları sorunlar yaratmaya başladı. Çocuklar konuşmaya başlamadan bilgisayarla tanıştı. Büyülü dünya herkesi çekip aldı. Çocuklar artık bilgisayarın başında karınlarını doldururken oyun oynuyor. Tuvalete gitmesi gerekirken sonuna kadar kendini zorluyor. Uzak bir yere gider gibi koşarak gidip geliyor.
Ailelerin kendi yaptıkları hatalara uzmanlar çözüm bulabilecek mi bunu zaman gösterecek. Kuşaklar arasında sonuçlarını değerlendirmemiz gereken oyun farkı göze çarpıyor!
*
Domino 28 taşla en az iki, en fazla dört kişi arasında oynanır. Taşların sağ ve sol taraflarında rakamlar yerine delikler bulunur. Bazılarının bir ya da iki tarafı boştur. Oyuncular, sırası geldiğinde elindeki taşlarda masadaki taşa sayıları denk gelen taşı varsa oynar. Elindeki son taşı oynayan oyuncu, oyunu kazanmış olur. İzleyiciler dahil herkesin nefeslerini tutarak izlediği bir oyundur. Kazanan oyuncunun masaya yumruğunu vurur gibi son taşı oynaması izlemeye değerdir!