Kimi ağıtlarda yumuşak, boyun eğen, oluruna bırakan, başkaldırmayan, kadere razı olan duygular varsa da, böyle şiddetli duyguları ifade eden ağıtlar azdır. Ağıtların çoğu şiddettir, öfkedir, başkaldırmadır, biraz da yakınmadır, sonsuz acıdır.”
Bir halk yazını türü olan ağıtlara İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültüründe “Sagu” dendiğini; bu nedenle en eski sagu örneğinin “Alp Er Tunga Destanı” olduğunu belirttikten sonra, divan edebiyatında da ağıta mersiye dendiğine işaret eder.
İnsanlığın, tarihin her döneminde acıyı, özlemi, ayrılığı yaşadığını belirttikten sonra da;
Kızın gelin olması, sevgilinin gidip dönmemesi, gencin askere gitmesi; sürgün, göç, sel baskını, deprem, salgın hastalıklar, savaş gibi büyük felaketlerin oluşması sevilen insanların ölmesi üzerine söylenen ezgili şiirlerin ağıtların konusunu oluşturduğunu yazar.
Yazının bir yerinde şöyle der:
“Anadolu halkı ağır depremler, amansız hastalıklar, zorunlu göçler yaşamış ve Yemen, Çanakkale, Sarıkamış, Kurtuluş Savaşı gibi büyük savaşlar görmüştür. (Zaferlerle) büyük sevinçler de yaşayan Anadolu halkı, sevinçlerini de acılarını da türkülere, şarkılara, destanlara konu ederek yansıtmasını bilmiştir.
Örnek vermek gerekirse Beydili Aşireti’nin büyük ozanı Dedemoğlu, yaşadığı yüzyılda Beydili ve Türk boylarına bağlı aşiretlerin, Sivas ve Yozgat dolaylarında Rakka’ya sürülmesini ve aşiretlerin çektiği acıları aşağıdaki Göç Destanı’nda dizelere dökmüştür.”
Biz, dört dörtlüğünü alıyoruz:
Kalktık Horasan’dan sökün eğledik
Düşürdüler bizi uzun yollara
Omuzda parlıyor uzun kargılar
Aşırdılar bizi karlı dağlara
.
Bölük bölük olup yüklendi göçler
İhtiyarlar bindi yayaydı gençler
Başımıza geldi olmadık işler
Düşürdüler bizi gurbet ellere
(…)
Toplandık aşiret geldik Colab’a
Seksen dört bin hane gelmez hesaba
Deve koyun çoktur insan kalaba
Sonsuz hayvan inileşir çöllere
.
Dedemoğlu der ki aşkın bağından,
Aşırdılar bizi Yozgat dağından,
Anadolu Sivas şehri sağından,
Bizden sonra bir nam kalsın dillere
Yazının süreğinde şöyle der Hasan Korkmaz.
“Yine Anadolu kadınlarının kızlarının bağrına kara bir taş gibi oturan Yemen, bugün bile (…) yüreklerini burkmaktadır. Birçok gelin, kız sevdiğini, ana baba genç yaşında evladını bu hain topraklarda yitirmiştir. Yemen nice körpe yavruları babasız bırakmıştır.
Çorumlu Aşık Hasan, asker olup Yemen’e giderken, Port Sait Limanı’na kadarki yolculuğunu anlatan uzun bir destan kaleme almıştır…”
Destanın iki dörtlüğü şöyle:
Felek siyah yazdı beyaz yazımı
Gam u kasavetle örttü gözümü
Babasız bıraktı körpe kuzumu
Yaradan Hüda’dan geldi ne çare
.
Diyar-ı gurbette düştü daneler
Düşmanlarım ele yaktı kınalar
Hasret kaldı nice nazlı sunalar
Hasretlik bağrımı deldi ne çare
Son vereceğimiz örnek de Alaca’nın Kargın köyünde öldürülen Nönü Gelin üzerine yazılan destandan iki dörtlük…
.
Kargın'ın evleri bağlara bakar
Kamanın yarası ciğerim yakar
Abidin kardeşi Ali'yi yıkar
Eyvah güzel gelin ömrüne yazık
.
Güzel gelin bebeğini beliyo
Kanlı düşman kamasını biliyo
Anam bacım koyun gibi meliyo
Eyvah güzel gelin ömrüne yazık
.
İki yüz bir tane öykülü ağıttan oluşan bu kitap 9 sayfa tutan kaynakçayla son bulur.
Sevgili Hasan Korkmaz’ı büyük emek ve araştırma ürünü olan bu yapıtı Çorum Halk Kültürü’ne kazandırması nedeniyle içtenlikle kutluyor; başarılarının sürekli olmasını diliyoruz.
12 Nisan 2021