1917 Nisanının sonları…

Sirkeci Garı’ndan kalkan bir tren, yaşları 14-16 arasında değişen, 314 yetim Türk çocuğunu Almanya’ya götürmektedir...

Çünkü Osmanlı, "Yetim Türk çocuklarına, -Arap, Rum, Ermeni değil sadece ve sadece Türk çocuklarına- (güya) meslek edindirmek için” Almanya ile anlaşma yapmıştır…

Yapmıştır, yapmasına da; gerçek niyet böyle midir?

İşte orası biraz karışık…

Çünkü… Balkan ve 1.Dünya Savaşlarında binlerce Türk; arkalarında, binlerce yetim çocuk bırakarak, toprağa düşmüştür.

Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey'in önerisi ile (25 Kasım 1914 tarihinde), bu yetim çocuklar için darüleytam yani “yetimler yurdu” kurulur… Darüleytam'ın kuruluş amacı güzeldir aslında,

Bu kurum; yetim ve korunmaya muhtaç çocukların barınma, bakım, beslenme ve eğitimlerini sağlayacak; bunlara bir zanaat dalında beceri kazandırarak geleceklerini garantiye alacaktır.

Ama Osmanlı, savaşlarda o kadar çok vatan evladını kaybeder ki; Darüleytam’lardaki yetim çocukların sayısı da 20 bini aşar.

Ekonomik yönden tükenen Osmanlı’ya; bu çocukların barınmaları, bakım ve beslenmeleri giderek külfet olmaya başlar.

Çaresiz kalan Osmanlı, bu nüfustan kurtulmanın yolarını aramaktadır.

İşgücü açığı olan Almanya'ya; bu çocuklar önerilir.

Almanya da kabul eder.

Almanya ile işbirliği anlaşması imzalanır ve bu çocuklar, 'Eğitim Çırağı' adı altında Almanya’ya gönderilir.

Güya bu zavallı sübyanlar; Almanya’da maden, ziraat ve diğer el sanatlarında çalışan ustaların yanında eğitilecek, meslek öğreneceklerdir.

Yetim çocuklara ve bu çocukların ailelerine söylenen budur.

* * *

İlk grup olarak Ankara, Bursa, Söğüt, Manisa, Afyon, Edirne, Maraş, Kilis, Konya, Niğde ve Antep Darüleytam’larından yaşları 14-16 arasında değişen 314 çocuk seçilir...

Almanya'ya ulaşan 314 kişilik bu grup için Haziran 1917’de Berlin'de bir "seremoni" düzenlenir..

Alman çocukları meraklı gözlerle, başlarına fese benzetilmiş mavi bir kep, üzerlerine Avrupai kesimli mavi bir pelerin giydirilmiş bu yabancı çocukları izlerken; yetim Türk çocukları da şaşkınlık, merak ve biraz da korku ile onlara ve etrafa bakınmaktadırlar..

Almanlar, 30 sübyanı zanaat öğretme amaçlı ayırıp; kalan 200 çocuğu maden ocaklarına; 84 çocuğu da tarlalara sürerler.

Maden ocaklarına sürülen çocukların çalışma koşulları çok zor ve çok kötüdür...

Yetersiz barınma ve yetersiz beslenme koşullarında çalıştırılan çocuklar arasında hastalanma ve ölüm olayları başlar..

Oysa aynı madende çalışan Alman çocuklara farklı davranılmakta; onlara haftada bir gün tatil ve ek ücret verilmektedir..

Çok kötü koşullar altında çalıştırılan Yetim Türkler arasında firarlar başlasa da Alman polisi tarafından anında yakalanıp, tekrar maden ocaklarına gönderilmektedir.

Yetim Türk çocukları Almanlardan; Almanlar da Yetim Türk çocuklarından memnun değildir.

Almanya, bu firarlarla ilgili sıkıntısını Osmanlı’ya bildirir; böyle anlaşmamışlardır çünkü…

Yaptıkları anlaşmaya göre; "Çocukların büyük bölümü madenlerde çalıştırılacak, ancak yüzde onu zanaat öğrenecek, gelen tüm çocuklar 3 yıl 'bedelsiz' çalışacak ancak dördüncü yıldan itibaren ücret alacaklardır…”

Almanya, 314 çocuktan oluşan ilk gruptan “isyankar bulduklarını” İstanbul’a geri gönderir..

Ancak bu grup gittikleri gibi dönememiş, yaşam ve çalışma koşulları nedeniyle yarıdan fazlası yaban ellerinde yitip gitmiştir çünkü…

Osmanlı çok kızar; Almanlara değil tabii ki; Yetim Türk Çocuklarına…

Almanya "benim için nitelik önemli" derken; Osmanlı “benim için de nicelik önemli" demektedir..

Çünkü Osmanlı, bu yolla en az 5 ile 10 bin çocuktan kurtulmayı hesaplamaktadır.. Hatta ikinci grup için 500 çocuk daha toplanmaya başlanmıştır bile…

Osmanlı kararını değiştirir…

Ama çocuk gönderme kararını değil; nasıl çocuk göndereceği kararını değiştirir…

"Gönderilen ilk parti çocukların daha çok şehirlilerden seçildiği, sorunun da buradan kaynaklandığı; o nedenle bundan böyle daha mazlum ve daha sessiz olmaları nedeniyle Anadolu’nun yetim köylü çocuklarının gönderilmesine" karar verilir..

Hatta bu nüfustan kurtulmak için, yaş sınırını daha da aşağıya çeker.

Amaç olan bu yetimlerin masrafından kurtulmaktır.

Sonraki grupta yaşa başa bakılmaksızın; Anadolu'nun sessiz ve mazlum Türk çocukları, birkaç grup halinde, Almanya’ya gönderilir.

Sonrası mı?

Sonrasını hiç kimse bilmiyor…

Bilinen ise şudur;

Binlerce baba yaban ellerinde "vatan" diyerek toprağa düşerken; o babaların bebeleri de gurbet ellerinde anasız, babasız, vatansız yitip gitmiştir…

Kaynak: Yıl 2014 Tarih Vakfı Yayınları Cilt: 2014 ISSN: 1300-7025 Sayı: 243 Sayfa Aralığı: 68-73IO Kayıt No: 66718