Yine böyle bir Ramazan ayı… Rahmetli Ergun Yücesoy, evinde bir iftar yemeği programı tertiplemiş ve beni de davet etmişti.

Yıl 1973 veya 1974 olmalı. Elazığ'dayız. Davetlilerin tamamı ilk kez gördüğüm insanlar. İftar vakti yaklaştı, "Doktor gelmedi, nerde kaldı?" gibi konuşmalar yapıyor Ergun bey...

Vakit iftar oldu ve biz sofraya oturduk. Yemeğin yarısında, doktor nefes nefese geldi:

"Ameliyattan geliyorum. Adamın midesi delinmiş. Müdahale etme durumu doğdu. Ramazan'da mide delinme vakası çok olur!" dedi.

O yıllarda 40 yaşına yeni gelmiş olmama rağmen böyle bir şeyi ilk defa duyuyordum. Halbuki, bize hep orucun mideyi rahatlattığı anlatılmıştı.

Sonra asrın hastalığı "şeker" ortaya çıktı. Bütün doktorlar; şeker hastalarının oruç tutmamasını söylüyorlar.

İnsan ister istemez düşünüyor; "Bu kadar riskli bir ibadet neden farz kılındı?"

Bu soruyu çeşitli şekillerde açıklayabilecek bir çok alim var. Ancak alınabilecek cevapların en ilgincini, bir hafta önce whatsapptan aldım.

Bir Japon bilim adamı (Yoshinari Ohsumi), orucun bünyemizde oluşturduğu; olumlu değişimi ortaya koymuş, Nobel ödülü bile almış.

Şimdi üstadın tezini birlikte okuyalım:

“Üç günlük oruçtan sonra vücudun bağışıklık mekanizması yeni akyuvar oluşumunu tetikliyor, vücut bağışıklık sistemi tamamıyla yenileniyor. Bu konuda Müslümanların orucu bir yenilenme programı olarak karşımıza çıkıyor.

Vücut stres altındayken, oruç tutarken ya da açlık sırasında Otofaji (hücrelerin kendini yeme durumu) oluyor. Hücre, enerji üretimini kendi iç imkanlarını kullanarak yapmaya çalışıyor ve tabii ki ilk olarak çöpünü ve patojen bakterileri sindirerek temizliğe başlıyor. Böylece erken yaşlanmanın önü tıkanıyor.

Otofaji sürecinde belli bir süreklilik olmaz ise: Parkinson hastalığı, diyabet ve kanser hastalığı kaçınılmaz olabiliyor.

Yılda bir ay kadar bir süre ara vermeden aç kalmanın harikulade bir tasarım olduğunu söyleyebilirim. İslam'ın hastalıkların tehlikesini otomatik olarak ortadan kaldıran bir sağlık programı var."

Okudunuz, gördünüz...

Ben üzülüyorum. Bu tarz şikayetlerimden siz değerli okuyucularımı bıktırmadığımı ümit ediyorum.

Ama, yine de yazacağım; bizim meselemizi, biz hikayelerle anlatmaya uğraşırken, bir Japon çıkıyor, bilimsel yönden açıklıyor. Acı gerçek budur.

Belki ben göremem de, inşallah evlatlarım veya torunlarım, bizimde böyle çözümler üreten bilim insanlarımızın olduğunu görürler.

En güzel günler, en güzel Ramazanlar sizlerin olsun...