Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bir kısmı Asya kıtasında bulunmakla birlikte, kurulduğu günden beri “Avrupa ülkesi”…

Bir kısmının kurucuları arasında olmak üzere, Avrupa’nın bütün kurumlarında yer alıyor.

Büyük Atatürk, açık ve net biçimde “çağdaş uygarlık düzeyinin de üzerine çıkmayı” ulusuna hedef olarak göstermişti.

Çağdaş uygarlık denince de, doğal olarak “Batı Uygarlığı” akla geliyor.

Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, sosyal adaleti, insan hak ve özgürlüklerini içselleştirmiş bir Batı’dan söz ediyoruz.

Emperyalist emellerini bilerek, insanlığın kazanımları sayılan iyi ve doğru özelliklerini, bilim ve teknolojilerini, kültür ve sanatlarını almamız gereken bir Batı…

*

Bir gerçek var ki, uzun yıllar “Batılılaşma” adına büyük mücadeleler verip durduk. Ama, bir yanımız bu çabaları verirken, diğer yanımız Doğulu kalma ısrarını ve direncini sürdürdü.

Ve iki arada-bir derede kaldık.

Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefine de bu yüzden ulaşamadık. Batı’nın çifte standardı tamam, ama biz de kriterlere uymakta fazla istekli davranmadık.

“Bizi böyle kabul etsinler!”

Etmezler, etmediler.

Kendilerine göre demokrasi standartları var, hukuk, insan hakları ölçütleri var. Üstelik bunlar, insani ve doğru da…Neden esnetsinler?

*

Şimdi yeni bir gelişme var.

Türkiye, Avrupa Birliği Komisyonu’nun “Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri Genel Direktörlüğü” bölümünde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri arasına kaydırılmış.

Bu birimin adı daha önce “Ortadoğu ve Kuzey Afrika” iken, yeni adı “Güney Komşuları ve Türkiye” olarak değiştirilmiş.

Avrupa Birliği, artık Türkiye için “hayalden de öte” gibi görünüyor.

Türkiye’yi AB hedefinden uzaklaştırmak isteyenler varsa -ki var- gözleri aydın olsun.

*

Türkiye, İslâm dünyasında “Batı’nın bir parçası” olarak değerliydi.

Ortadoğu coğrafyasında “demokrasi örneği” olarak öncü ve önderdi.

Bu niteliklerimizi hızla kaybediyor olmamız, sizce de hazin değil mi?