İnsanoğlu her nedense hep uçlarda yaşar.  Severken abartır, yererken yerin dibine sokar. Bir türlü ikisinin ortasını bulamaz.

Yedi yüz yıl önce yaşayan Ömer Hayyam’da ;.

''Ya sırtımıza alıp taşıyoruz, ya ayağımızın altına alıp (basıyoruz) çiğniyoruz, Öğrenemedik bir türlü yan yana yürümeyi.''  diyerek feryat etmiş bu huyumuzdan

İyi huyların hepsi ortalama miktarlardır. Her birinin ifrat (çok fazlası) ve tefriti (çok azı)  kötü huya dönüşür. Hak olan, doğru olan, ikisinin ortasıdır.

Maalesef bunun tam karşılığı olan Türkçe bir kelime yok. Orta kelimesi tam karşılamıyor. Arapça vasat deniyor, itidal deniyor. İfrat ve tefritin de, karşılığı olan Türkçe bir kelime yok. İkisine de, aşırılık denebilir. İfrat normalden fazla, tefrit de normalden az demektir. Biri, diğerinin zıttıdır.

Mesela, israf ifrattır, cimrilik tefrittir. Her işin uygun olanı, aşırılıklardan uzak,  orta (vasat) olanıdır. İfrat yapana müfrit denir. İleri giden, haddini aşan demektir.

Dünya ile âhiretini birlikte yürütebilen kişi, orta yolda gidenlerdendir.

İmamı Buhâri, “İfrat ve tefritten uzak durun.” der.

İslamiyet, aşırılıklardan uzak vasat [orta] bir dindir. Bir âyet-i kerimede de:

(Sizi vasat bir ümmet kıldık.) der, der ama müslüman kardeşim insan kardeşlerinin  üzerine bomba atarken, onları öldürürken, kafasını keserken, “Allahü Ekber” der!

Kur’an’da bir muhkem (değişmeyen) bir de müteşâbih (dönüşen) ayetler vardır.

Muhkem ayetler anlamı apaçık anlaşılan ayetlerdir. ‘Namaz kılınız’ gibi.

Müteşabih ayetler ise birkaç anlama açık, zamana göre dönüşerek yorumlanabilir ayetlerdir. Osmanlı medeni kanunu Mecelle’de (Ahmet Cevdet Paşa derlemiştir)

“Zamanın değişmesiyle ahkâmın (yasaların, kuralların) değişmesi inkâr olunamaz”der.

Der, der ama biz toplum olarak zamana göre yorumlanması gereken müteşabih ayetler işimize gelmediği için kargaşa içinde sefilleri oynamaya devam ederiz.

Diyeceksiniz ki; “hayrola hocam, siz de din hocası gibi ahkâm kesmeye başladınız!”

Doğruları söylemesi gerekenler sustuğu ya da yetersiz kaldığı için haddim olmayarak bunları yazmak zorunda kaldım.  

Ne görürse alıyor, harcadıkça harcıyor,

Moda diye dellenmiş, dur diyenden kaçıyor,

Donu gömleği bir karış, hayasızca açıyor,

Robot gibi yürüyor, görgüsüzlük saçıyor… (Mehmet Özata)

 

İlim irfan bilmiyor, hiç kitap okumuyor,

Sanırsınız “Allâme” her şeyleri biliyor,

Bu zamane gençleri dur durak dinlemiyor,

Günü birlik yaşıyor, yarını düşünmüyor…(Mehmet Özata)

Zekâi Tunca üstadımda orta yolu arayanlardan. Muhayyer Kürdi makamında yazıp bestelediği şarkısında feryadı figan ederek Tanrı’ya sesleniyor.

Bir yaşadım bin ödedim, / Bitmiyor sevda nöbetim

Hem yanımda, hem hasretim, / Yok mu bunun orta yolu Tanrım!

Ya söküp al yüreğimi Tanrım, Tanrım!

Ya bana yaz sevdiğimi Tanrım, Tanrım!

Sevdim sevildim suç oldu, / Sevgisiz hayat güç oldu.

Hem geç oldu, hem güç oldu, / Yok mu bunun orta yolu Tanrım!

Herkesin orta yolu kafasında. Herkes te aklından razı olduğuna göre orta yolu aramaya çalışmak pek akıllı işi olmasa gerek.

Thomas Gray, “Cehaletin mutluluk olduğu yerde akıllı olmak deliliktir.” dediğine göre, “böyle gelmiş, böyle gider” diyerek, susmak en iyisi.