CFR’nin memorandumunu Türkçeye çevirerek parti tüzüğünü oluşturan AKP, ABD’nin Türkiye’de yaptığı darbelerin doruk noktasıdır. Ama artık darbeler, ele geçirilen silahlı kuvvetler eliyle değil de sandık müsameresiyle bizzat seçmenler marifetiyle yapılmakta veya yaptırılmaktadır. İş işten geçtikten sonra “Ah elim kırılsaydı da oy vermez olaydım…” sözleri arabesk ağıtlardan öteye geçmemektedir.

İşte bu noktada, Türk Ordusu’nun içerden denetimini 1990’lı yıllardan başlayarak kaybeden ABD’nin yeni tertipleri sahne alacaktır.

ABD Büyükelçisi tarafından Wikileaks Belgeleri’nde açıklandığı üzere Türk ordusu üç ayrı kategoride incelenmiştir. (Eski ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson’ın 22 Mart 2003 tarihinde, Washington’a gönderdiği yedi sayfalık gizli bir kripto…)

1- Atlantikçiler (ABD ile ilişkilerini iyi götürmek isteyenler)

2- Milliyetçiler ( ABD ve AB’ye karşıt olan ve şüphe ile bakanlar)

3- Avrasyacılar (Rusya ve Çin ile ilişkilerin iyi gitmesini savunanlar)

Ayrıca Robert Pearson, Washington’da yaptığı bir konuşmada “ABD ile Türkiye’deki politik irade çok büyük bir uyum içerisinde. Irak ve Ortadoğu konusunda her türlü işbirliği yapmaya hazır. Ancak ABD’nin çıkarlarına aykırı davranan generaller var” diyerek durumun ABD açısından vahametinin altını kırmızı kalemle çizmiştir.

İşte burada “darbeciliğe karşı mücadele”nin emperyalizmin “toplum mühendisliği” teranesiyle ne denli içi boşaltılmış bir kavram olduğu umarım görülecektir. Amaç toplumda algı bozukluğu yaratarak yoluna devam etmektir. O yol ise ulus devletin dayatılan anayasa ile federal bir yapıya dönüştürülmesi, daha açık ifadeyle bölünmesidir. 20. yüzyılın başında yaşadıkları büyük yenilginin intikamını almaktır. Demokrasi, çok kültürlülük, ana dilde eğitim vb sözler medya üzerinden narkoz verilen topluma sunulan lolipoptur.

Bu dayatmanın yan ürünleri, “profesyonel ordu” (Türk Ordusu’nun özelleştirilmesi), “Altı ay askerlik”, “Bedelli askerlik”tir.

Bu ve benzeri anlayışların peşine takılanlar, mayın tarlasına sürülmüş karakaçan rolüne çıktıklarını anladıklarında çoktan mayına basmış olacaklardır. Vah ki vah…

2007 Cumhuriyet Mitinglerinde “Ne Şeriat, Ne darbe”, “Kahrolsun Şeriat” sloganlarını kitlelere kimlerin attırdığını, Nisan Muhtırası denen hamlenin işlevini ve seçim sonuçlarını beraberce hatırlayalım.

Bu söylem ve eylemlerle oyalanan toplum, baş düşmanın emperyalizm olduğunu algılayamayarak çıkmaz sokaktan meydanlara çıkacağının hayalindedir.

Örneğin son dönemde “Dersim Katliamı” denen psikolojik kuşatmanın da amacı aynıdır. Yaklaşan sivil anayasa dayatmasında etnik köken ve inanç üzerinden giderek toplum mühendisliği yapmaktır.

Yeter mi? Yetmez…

CHP’deki Kürt kökenli yurttaşların, Alevilerin oylarının yönünü değiştirmek, artı ince ince uğraşılan, PKK’nın başını çektiği “çatı parti”ye taban yaratmaktır. Bir kurşunla iki kuş lafı hafif kalır… Bu parça tesirli yangın bombasıdır.

Emperyalizm bin bir suratlı bir yaratıktır. Gayrı millileştirilen Eğitim Bakanlığı 12 yıllık öğretimi 4X3 olarak bölmektedir. Bu düzenlemeyle Kuran Kurslarına gitmenin yaşı dörde, İmam Hatip eğitimi sekize inmektedir.

Toplumun mütedeyyin kesimi sivil anayasa dayatmasıyla ülkenin bölünmesine karşı biat aşısıyla halledilmektedir. Allah’la kandırmak… Her zaman yapılan bir uygulamadır bu. İnançları siyasete merdiven, ticarete tramplen yapmak toplum mühendisliğinin evrensel yöntemlerindendir. Emperyalizme ve karşı devrime hizmet sınırsızdır!

Bu hamlenin bir de “bonusu” vardır ki tadından yemez! Toplumun bir başka kesimi “Amanın laiklik elden gidiyor… Eyvah şeriat geliyor” diye tansiyonu yükseldiğinde, emperyalizmin anayasa dayatmasıyla ülkeyi bölme tertiplerine karşı birleşmesi gereken sosyal yapılar birbirini düşman görecek, bu arada atı alan Üsküdar’ı geçecektir.

“Kemalist Devlet yıkılacak elbet” denilerek ve ezberletilerek beslenen, korunup kollanan kadrolar, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”nın kutlanmasını okullara bırakarak halka açık törenleri iptal etmişlerdir. Milli Bayramlar güncellenmektedir!

Allah’la kandırılan kesim bu uygulamaya tepki gösterir mi? Göstermez… Çünkü alt programına aykırıdır.

“Kemalizm emperyalizmin en büyük düşmanıdır. Halka din düşmanlığı olarak anlatılmalıdır” diyen kimdi? Daha 1930’da notunu alan emperyalizm elinden gelen her şeyi yapmıştır. Toplumun dindar kesimine Mustafa Kemal’in dinsiz olduğu söylenirken bir diğer kesime de laiklik, halkın inançlarını küçümsemek, onu ötelemek olarak gösterilmiştir. Bu tertip, toplumda laik-antilaik çatışmasını sağlamış, aradan emperyalistler ve işbirlikçileri sıyrılmıştır. Baş düşmanı saklamanın ve yapay çatışmaların tezgâhıdır bu.

Ben Atatürkçüyüm, laikim, cumhuriyetçiyim diyen kesim ise kendi içinde darmadağındır. Mustafa Kemal’in ilkelerinin bir bütün olduğu algısını yapmaması için her türlü oyun oynanmaktadır. Bu dağınıklık aynı zamanda örgütsüzlüğün de sebebidir.

Toplumun 19 Mayıs’a kadar harareti düşecektir. 19 Mayıs’ta “hava soğuk” diyenlerin 23 Nisan için ne demelerini bekliyorsunuz ki? Hele 23 Nisan ilköğretim öğrencileri tarafından kutlanıyor ise.

30 Ağustos’a, 29 Ekim’e yeterince tepki göstermeyen, daha doğrusu bir günlük eylemlerle günü geçiştirip yasak savan parti, sendika ve dernekler bu durumda da yazılı açıklama yaparlarsa öpün de başınıza koyun.

Bu yapılar, kendi üyelerini bir kavramın özü gereği örgütlemekten bazen aciz, bazen de örgütlü kitlelerin önce rozetçi ve saloncu “kanaat önderleri”ni deliğe süpürme korkusundan ses çıkarmazlar. Bilet almadan piyango duasına çıkanlar ile bir örgüte üye olup ancak örgütsüz kitlelerin trajedisi…

Bu konuya devam edeceğiz…