Organ ve Doku Bağışı Haftası’nı geride bıraktık.

Konunun ne kadar önemli olduğu, tartışma götürmez bir gerçek. Organ ve doku bağışı ile nice hayatlar kurtarılıyor, nice insanlar, ölümün kıyısından hayata geri döndürülüyor.

Organ bağışı ve nakli ile ilgili farkındalık yaratma adına, özellikle ilgili kurumlarımız büyük çabalar harcıyorlar, ama ne yazık ki bunlar yeterli olmaktan uzak. Çünkü, organ bağışı bir kültür olayı…Tüm toplumun duyarlılığını, katılımını gerektiren bir insani görev ve sorumluluk.

*

Türkiye’de kayıt altında, hayata tutunmak için organ bağışı bekleyen 26 bin hasta varmış.

Organ nakli gerektirdiği halde bilinemeyen veya kayda girmeyen hastaların sayısı, belki bundan daha fazla…

Buna karşılık, bir çok ailenin, hayatını kaybeden yakınlarının organlarını bağışlamaya yanaşmadığı da bilinen bir gerçek.

Duyarlı insanlar, sağlıklarında organlarını bağışladıklarını kayda geçiriyorlar, buna ilişkin kartlarını yanlarında taşıyorlar. Ama oran o kadar düşük ki…

On yıl önce milyon nüfus başına 3-4 olan bağış oranı, günümüzde 7’ye kadar yükselmiş olsa da, ideal rakam, milyon nüfus başına 25…

Yani, daha çok yol kat edilmesi gerek.

Oysa, her insanın bir gün organa ihtiyaç duyma olasılığı son derece yüksek.

*

Ülkemizde organ olarak, böbrek, deri, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas ve incebağırsak nakilleri yapılıyor. Doku olarak da, kemik, kemik iliği, kornea ve kalp kapağı nakledilebiliyor.

Artık, organ nakli için yeterli donanıma, deneyimli ekiplere ve nakil merkezlerine sahibiz.

Aşılması gereken en önemli sorun, kadavra bağış oranındaki yetersizlik.

Bunda, “beyin ölümü” tanısına şüpheyle bakılmasının da büyük payı var. Oysa beyin ölümü, birçok hekimin kararı ve gelişmiş görüntüleme teknikleriyle tanısı konulan, hastanın tıbben asla hayata dönüşünün mümkün olmadığı bir durum.

Bu noktada, “Hastam, beyin ölümü gerçekleşen değil de, nakil için organ bekleyen bir hasta olsaydı…” diye düşünüp, bir insanın hayata tutunmasını sağlamanın sorumluluğu ve duygusallığı ile karar vermeye ihtiyaç var.

*

Organ ve doku bağışı konusuna, “toprakta çürüyecek bir organla bir insana hayat verme fırsatı” olarak bakabildiğimiz ve bu bilinci yaygınlaştırdığımız oranda bağışçı sayısını artırabileceğimiz açık.

O halde gerekli olan, insanları aydınlatmak ve teşvik etmek üzere “daha fazla çaba”…

Bir insanlık görevi olarak bu çabadan kaçınmamalıyız.