Hikaye bu ya ünlü bir Türk işadamı İspanya seyahati sırasında bir geneleve gider.

Kadınlar karşıdaki uzun bir koltukta sıra sıra dizilmiştir.

Adam içlerinden birini gözüne kestirir ve yanına yanaşarak sorar

- Ücret ne kadar acaba ?

Kadın cevap verir:

- Normal 100 euro, İspanyol usulü 150 euro

Bizim çapkın bi daha mı gelicez dünyaya bas bas paraları Maria’ya deyip cebinden 150 euro çıkarıp vizite bedelini öder ve odaya geçerler... Mesailerini halledip odadan dışarı çıktıktan sonra kadına ;

- İspanyol usulü dediniz, 50 euro fark aldınız… Oysa ben hiçbir fark görmedim der...

Kız cevap verir ;

- Nasıl fark görmedin, “O sırada ‘Oley!’ diye bağırdım ya!”

*

Geçenlerde televizyon izliyorum adam ekranda Paella yapıyor ve bunu anlata anlata bitiremiyor.

Paella şöyle nefismiş,böyle harikaymış, inanılmaz bir damak tadı bırakıyormuş vs...

Kanal değiştirdim diğer kanalda başka bir hanım İtalyan yemekleri üzerine methiyeler düzüyor, diğer bir kanal da gene aynı şekilde ...

Neyse uzatmiyim biraz daha kanal değiştirdikten sonra yeni Türkiye’nin yeni trendlerine çok uzak olduğumu farkederek şu konuşulan dile ve beğenilere bir göz atayım dedim ve çıkardığım sonuçları az biraz sizlerle paylaşmak istedim...

Buna göre;

1) Yeşil karton bardakla içilen 30 tl lik kahve gibisi yok, ama kartonun rengi önemli ve ayrıca o mekanda otururken kahvenizin yanına herkesin görebileceği şekilde son model elmalı telefon koymanız gerekiyor, aksi takdirde kahve çalışmıyor...

2) Risotto, Paella, Sushi, Smoked Burger, Pizza olmadan önce nasıl hayatta kalıyormuşuz abi yaaa…

3) Lahmacun mu o ne yaa, öyle kıro gibi…

4) Ravioli varken mantı ne aabi…

5) Bu yaz bi Mikonos yapıyoruz di mi ? Yazın oralar yıkılıyo kızıım…

6) Şu miitingleri bi set ediyim, sonra deyt edelim, çünkü tamamen davn oldum bugün.

7) Fallovır mı kasıyorsun bıro.

8) Selamın aleyküm kardeşim "çotanak" aç parantez, kafa tokuşma sesi kapa parantez.

Bu liste uzayıp gidiyor ve fakat görüntü en azından benim açımdan pek de iç açıcı değil.

Özellikle farkettiğim şu ki;

Gencecik çocuklarımız ne Türk olabilmişler, ne batılı, ne doğulu ve hatta ne Türkçeye hakimler, ne özendikleri İngilizceye, ne dedelerinin mezar taşlarını okumak istedikleri Arapçaya...

Bişeylere özenmek elbette ki güzel ve bir o kadar da doğal birşey ve fakat bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma isteği, kendini bilmeden içinde olduğun iklimi reddetme tavrı çok sakil duruyor üzerimizde, aynı seksenlerdeki vatkalı ceketler gibi...

Ne yazık ki memleket olarak büyük bir sorunumuz var ;

Kimlik sahibi olamamak ya da olduğumuzu düşünüp hayatı uçlarda yaşamak…

Türk olduğumuzu ekseriya şehit cenazelerinde hatırlıyoruz mesela, ya da

Müslüman olduğumuzu ramazanda oruç saatinde birini yemek yerken gördüğümüzde linç edercesine döverken…

Erkek olduğumuzu Çukur dizisinde Yamaç Koçovalı 20 kişiyi dövüp her önüne geleni hamile bırakırken...

Aile olduğumuzu twitterda ‘babişim kanser oldu lütfen dua’ yazarken...

Kadın olduğumuzu sosyal medyadaki meykap videoları izlerken,

Kadına saygıyı 3. sayfa cinayet haberlerinden ya da Müge Anlı izlerken,

Hayvan sevgisini instagramdaki kedi videolarından…

Yabancı dili zaten biliyoruz. Cem Yılmaz’ın dediği gibi ‘derdimizi anlatacak kadar ve neyse ki derdimiz yok’...

Attila İlhan, Nazım Hikmet, Cemal Süreyya sosyal medyada bi kıza yürürken,

LGBT'liyi, maç izlerken hakem takımımız aleyhinde bir hata yaptığında,

Zeki Müren ... (Onla Özdemir Erdoğan özel olarak ilgileniyor )

Vatan sevgisini Ziraat Bankasına bedelli ücretini yatırırken,

Yemek kültürümüz zaten sushi, paella, içtiğimiz mojito, frappucino…

Uzun lafın kısası hep biraz biriyiz, bişeyiz, ama aslında hiçbişeyiz…

Keşke biraz kendimizi tanısak, bilsek, sonra eksik taraflarımızı diğer medeniyetlerin güzellikleri ile kapasak...

Keşke az biraz okusak, yani kamyon arkası aforizmaları değil ciddi ciddi bişeyler okusak ve okuduğumuzu anlasak…

Keşke dil öğrensek ama ve ilk, evvela kendi dilimizi, sonra ilgi duyduğumuz diğer bir dili…

ve

Keşke hiç keşkeler olmasa...

Hadi kalın sağlıcakla...