Tayyip Bey, her söylemine böyle başlar oldu; “ONLAR şöyle, BİZ böyle; ONLAR şunu şunu yapıyor, BİZ bunu…”

ONLAR, ONLAR, ONLAR, ONLAR…

BİZ, BİZ, BİZ, BİZ…

ONLAR, ONLAR, ONLAR, ONLAR…

BİZ, BİZ, BİZ, BİZ…

Sonra da “ben 76 milyonun başbakanıyım…”

Tam, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”luk durum yani…

* * *

Dünya üzerinde, kendi içinde bu denli gelgitler, bu denli çelişkiler yaşayan bir başka lider(!), bir başka siyasi var mıdır, bilemiyorum.

Cumartesi günü Ankara Mitinginde, yine aynı ruh haliyle, yine aynı hırçınlıkla, yine aynı bayıltan söylemlerini, yine aynı propaganda malzemeleri ile sarıp sarmalayarak, ONLAR diye başlayıp, BİZ diye bitirdi. (Büyük bir olasılıkla, İstanbul mitinginde de söylemlerinin kurgusu, biçimi ve mantığı aynı olacak)

Ankara mitinginde; “O Gezi Parkı çadırlarının içinde neler yapıldığını da biliyoruz…” dedi.

Ayıptır… Ayıptır ve günahtır.

Bir Başbakanın ağzına yakışan bir söylem mi bu?

Böyle bir yönetim altında, birlik ve dirlik sağlanabilir mi?

Sanırsınız ki Tayyip Bey, ülkeyi birleştirmeye, kaynaştırmaya değil; bölmeye, parçalamaya çalışıyor.

Nitekim çok güvendiği Avrupa ve Amerika’nın kanaat önderleri bile kendisine bu gözle bakmaya başladı.

Oysa biraz, sinirlerine ve egosuna hâkim olsa; bir süre konuşmayıp, sussa, ortalık çok daha çabuk durulacak.

Ama konuşmadan duramıyor.

Tepkilerin ana nedenini ya da nedenlerini, çok iyi anladığı halde; anlamazdan, görmezden, bilmezden geliyor.

Hâlâ ağaç edebiyatı yapıyor; hâlâ günümüz teknolojisiyle, ağaçların bir yerden başka bir yere nakledilebileceğinden, en büyük çevrecinin kendisi olduğundan… dem vuruyor.

Oysa (oranı kaçsa kaç) kendisine tepkili olan kesim, şunları istiyor, şunları dillendiriyor:

* Yaşam biçimlerimize karışma…

* Toplumu, kendi ölçütlerine göre şekillendirmeye çalışma…

* Başbakansan, başbakan gibi davran; muhtarların, belediye başkanlarının, cumhurbaşkanının yetki alanına girme…

* Bize, hepimize, babalarımızın kim olduğunu bilmemizi sağlayan, bu cumhuriyetin kurucusuna saygısızlık etme.

* Ulusal bayramlarımıza, ulusal kimliğimize, bayrağımıza, “TC” ibaremize dokunma.

* Kavgacı değil; yapıcı, birleştirici, uzlaştırıcı ol.

* Halkın içinden çıkan polisi, halkla karşı karşıya getirme; insanları polisten nefret ettirtme.

* Mimarları, mühendisleri, heykeltıraşları, ressamları, senaristleri birbirleriyle yarıştır ama onları karalama, onların mesleklerine de soyunma…

* Doktorları, avukatları otelleri ve otelcileri, bankaları, sermaye gruplarını hedef yapma.

* Türk yargısını baskı altına alma, Türk Halkının yargıya olan güvenini zedeleme, avukatları yerlerde sürükletme…

* Yüzde elliyi (ki nasıl yüzde elli oluyor, o da tartışılır) mutlak milli irade kabul edip, aklına ne gelirse, onu yapabileceğini sanma.

* Demokrasiye, ifade özgürlüğüne, insan haklarına saygılı ol.

* Senin gibi düşünmeyenlere baskı yapma.

* Senin gibi düşünmeyenleri tehdit etme.

* Senin gibi düşünmeyenlere hoş olmayan sıfatlar yakıştırma.

* Sana oy vermeyenleri, düşmanın olarak görme. Bırak artık “onlar ve biz” söylemlerini…

* İleri demokratlıktan vazgeçtik, sadece demokrat ol yeter. Düş artık medyanın yakasından. “Benden olmayanı bertaraf ederim” gibi faşizm kokan duygulardan arındır kendini.

* Medyama dokunma.

* Kitleleri birbirlerine karşı kışkırtma; kimse camide içki içmedi, kimse bilinçli olarak camiye ayakkabısıyla girmedi. Kimse başı örtülü bayanlara saldırmadı. (Bak, İskelede eşini bekleyen başı örtülü bacımız saldırıya uğradı iddiasını; gelinin kayınpederi aynı zamanda AKP’li Bahçelievler Belediye Başkanı olan Osman Develioğlu da yalanladı; “böyle bir saldırı olmadı” dedi.)

* Lafla değil, gerçek anlamda yüzde yüzün başbakanı ol.

* * *

Evet… Tayyip Beyden istenen bunlar.

“Olay, (sadece) Gezi olayı değil” diyenler de bunu demek istiyor.

Mehmet Ali Alabora da bunu demek istiyor.

Aslında Tayyip Bey de bunun böyle olduğunu biliyor.

Hiç kimse bu tür söylemlerin altında çapanoğlu aramasın.