Birileri, çıkarları gereği, geçmişini 1345 yıl ile sınırlandırabilir; o onların sorunu.
Benim, 1345 yıl öncesinde de atalarım var.
O atalar da benim/bizim atalarımız.
* * *
O atalarımızın da dili var.
Kültürleri var.
Gelenekleri var.
Görenekleri var.
Dikili taşları, yazıtları, kitabeleri var.
Mezar taşları var.
Kalıtları, kalıntıları, izleri var.
… …
Osmanlı, o atalarımızın yüzü suyu hürmetiyle, doğdu.
Büyüdü, gelişti.
O Osmanlı ki; Türklüğünü yadsımasına karşın; o atalarımızın yüzü suyu hürmetiyle 600 küsur yıl yaşadı.
* * *
Şimdi durduk yere niye yazdım bunları, niye böyle bir giriş yaptım?
Şunun için.
Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte; bu coğrafyada öyle bir baskın grup türedi ya da türetildi ki; o baskın grubun telkinlerine göre Türkler; İslamiyet’le birlikte, sanki Araplaşmayı da kabullendi ya da kabullenmek zorunda.
Bu zırvalık, son günlerde iyice ayyuka çıktı.
Bir “atalarımız” edebiyatıdır gidiyor.
Atalarımız aşağı, atalarımız yukarı.
Kim bu atalarımız?
Osmanlılar…
Ya Osmanlı’dan öncekiler?
Onları boş ver…
Niye?
Çünkü onlar Müslüman değil.
Çünkü malum baskın çevreler, ata olarak, sadece Osmanlı’nın bilinmesini ve kabul edilmesini istiyor.
Niye?
Çünkü bu durum, baskın çevrelerin ve bu çevreleri kullananların işine geliyor.
* * *
Olay budur.
Düşmeyin bu tuzağa.
Binmeyin bunların arabalarına.
Bizim, 10 bin yıl öncelerine dayanan, başka aidiyet bağlarımız da var.
O aidiyet bağlarından gelen geleneklerimiz, göreneklerimiz de var.
Biz sadece Müslüman değil, aynı zamanda Türk’üz.
Yerimiz belli, yurdumuz belli, geldiğimiz topraklar belli.
Niye İslamiyet öncesi kimliğimizi, geleneklerimizi, göreneklerimizi görmezden, bilmezden geliyor; onları yok hükmünde sayıyor, yobaz bir taassubun etkisine giriyoruz?
Niye?
* * *
Rıxos Oteller Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Turizmci Fettah Tamince, açıklama yapıyor.
Diyor ki, “… 150 milyon gecelemenin olduğu Antalya’da, yılbaşını çağrıştıracak hiçbir şey yapılmıyor. Süsleme yok, bayram havası yok… Tamam, biz Hıristiyan değil, Müslüman’ız ama aynı zamanda da turizm şehriyiz. İnsanlara, ’Gel yılbaşını bu şehirde geçir…’ diyoruz…”
AKP kurmaylarına en yakın kişilerden biri olan Turizmci Fettah Bey (bile) bu açıklamayı yaparken, yanlış anlaşılmaktan çekiniyor.
Lafının bir yerlerine, “Müslüman’ız amma…” sözcüğünü sıkıştırmayı ihmal etmiyor.
Korkuyor çünkü.
Yiğitçe ortaya çıkıp, meramını dillendiremiyor.
* * *
Bırakalım artık yobazlığı; araştıralım, soruşturalım, soralım, sorgulayalım.
Aklımızı kullanalım.
21.yüzyıldayız, hâlâ aynı terane.
Yılbaşını sadece Hıristiyanlar kutlar.
Yok böyle bir şey.
Yılbaşı kutlamaları ve yılbaşı etkinlikleri, sadece, Hıristiyan’ların Peygamberlerinin doğum gününü kutlaması olayı değildir.
Ya nedir?
Acısıyla tatlısıyla bir yılın bitmesi; yeni bir yıla, yeni bir umuda başlanması olayıdır.
Sen, bu bir yılın bitiş ve başlangıç olayının, eğlenceye dönüştürülme olayına katılırsın ya da katılmazsın, o ayrı bir konu; ama katılanları da, “Vay sen İsa’nın doğum gününü kutluyorsun” gibi bir zırvalıkla suçlayamazsın.
... …
Yılbaşı kutlamaları bir Türk geleneğidir canım kardeşim.
Atalarımız Türkler için yılbaşı, yeniden doğuş bayramıdır. Bu etkinliğe verdikleri ad da “NARDUĞAN” dır. (Nar, Güneş; nardugan da doğan Güneş demektir.)
Bir anlamda bu kutlamalar, 10 bin yıldır süregelen bir Türk geleneğinin, modernize edilerek sürdürülmesi olayıdır.
Bu geleneğin göbeğinde, çam da vardır, çam süslemesi de…
Yetti gayri.
Her yıl aynı terane.
Bırakın artık şu yobazlığı.