Mustafa Koç’un ani ölümü; ülkemizin çok farklı görüşteki insanlarının tümünü ağlattı. Bu konuda bir haftadır ülkemizin usta kalemleri yazacaklarımın hepsini yazdılar denebilir. Çok basit fikir ayrılıklarını tartışırken bile kavgaya dönüştüren yapımızın bu birlikteliğe imrenerek yaklaşıp irdelemesi, başka konularda da sağlanması için kafa yorulması gerekiyor.
Allah’tan rahmet dileyerek yazıma başlıyorum.
TEL DOLABINDAN BUZDOLABINA
Rahmetli Sakıp Sabancı’nın, “1957 yılında Amerikan askerlerinin kullanmış olduğu buzdolabını 15 bin liraya aldım” deyişini unutmuyorum. Aynı yıl Kırklareli’nde yerli montaj ilk jeep’in 18 bin liraya alındığını biliyorum.
Sakıp Ağa buzdolabının fiyatını dururken vurgu yapmıyor. Ben teğmen maaşını bildiğim için, karşılaştırmayı oradan yapacağım. 300 lira maaş alan teğmen kullanılmış buzdolabı almak için 50 ay çalışacak. 3 sene sonra Koç’ların yaptığı ilk buzdolabı 2 bin lira. Teğmen maaşı 500 lira yani 50 ay 4 aya indi. Sakıp ağa bunu vurgulamak istiyor.
1958 yılında Türkiye’ye Yugoslavya’dan göç etmiş Türk marangoz usta da, “Ben Türkiye’ye gelmeyi bilmezdim. Bir buzdolabı getirseydim 5 bin lira ediyordu. 5 bin liraya da marangoz atölyesi kuruluyordu…” demişti. Sakıp ağanın aldığı buzdolabı çok pahalı görünüyor ama farkı Amerikan malı ve büyük oluşundan kaynaklanıyor.
Bakım ve tamir servislerinin olmamasına rağmen, dolapların böyle para edişinden, ne kadar büyük ihtiyaç olduğu rahatlıkla görülüyor. Dede Koç ta bu boşluğu zamanında görüp değerlendirmiş, hem ülkemiz hem kendi kazanmış oluyor.
Koç’ları anlatmada benim buzdolabını seçişim; Türkiye’nin ürettiği ilk sanayi ürünü olması, ayrıca okuduğunuz bazı özel bilgilerin sahibi olmamdandır.
DEDE VE TORUN KOÇ
Dede Koç, sakin yapısı, yüksek zekâsı, kurduğu örnek ortaklıklarla ilklere imza atmış bir insan. Mustafa Koç’un başarısında onun hazırladığı imkânların rolünün önemi tartışma konusu bile olamaz.
Burada Mustafa Koç için yazılacak çok şey var. Zaten bir haftadır da yazılıyor. Ben iki noktaya vurgu yapacağım.
Ülkemiz ve benzer ülkelerde dedede başlayan büyüme; torunda biter. Koç’larda bitme gibi bir olayın olmadığı, daha hızlı büyüme olduğu görülüyor. Kurucunun kuruluşun sağlamlığına, devam sağlayan torunun başarısına şapka çıkarmak görev oluyor.
Torun için ikinci şapka çıkarma görevimiz var. Dede Koç zamanı sanayicinin dış rekabetten korunduğu zamanda başarılı olmuştur. Torun Koç uzak doğunun ve Çin’in acımasız rekabetine rağmen büyümeyi sağlamıştır.
Dede Koç için yazdığım korunma konusunda asla küçümseme yoktur. İşin gereği oydu. O korumalar olmasa bu sonuçlar olmazdı.
Keşke korumalarla sanayiyi geliştiren, varlık yapan bugünkü sanayicilerimizin on katı sanayicimiz olsaydı. Veya mevcut sanayicilerimiz bugünkünden on kat daha varlıklı ve büyük olsaydı.
Ne işsizlik kalırdı, ne de dış kredilere ihtiyaç olurdu…
KALP KRİZİ VE SPOR
Mustafa Koç’un ölümüne benzer bir ölümle geçen sene kıymeti bir dostumuzu, on sene önce de kıymetli bir komşumuzu kaybettik. Yani yüreğimizin yanışı sadece Mustafa Koç’la olmadı. Bunlar da bizim şahit olarak bildiklerimiz. Haberimiz olmayan kim bilir daha neler var?
Doktorlarımızı bu konuda göreve çağırıyorum. Ölüm olduktan sonra “bay-pas geçirmiş kimsenin koşu sporu yapması sakıncalıdır!” demeyi ayıplı buluyorum.
Mustafa Koç gibi süper akıllı bir insanın doğru uyarıldıktan sonra koşu sporunda ısrar edeceğini sanmam.
Söylemek istediğim bu konu Prof. Dr. Canan Karatay’ın bazı şeyleri ezberlettiği gibi (Doğrudur-yanlıştır. Ona karışmam ben şekil bakımından örnek veriyorum) kalp sorunu olanlar nasıl spor yapmalı veya yapmamalı mı?
Bunu kalp sorunu olmayanlar bile ezbere bilmelidir.
En güzel günler sizlerin olsun.
Not: “İş insanı” terimini özellikle kullandım. Çok başarılı hanımlar iş hayatında kendilerini kanıtladır. “İş adamı” demek veya yazmak hoş kaçmıyor.