Dünya hayatında sık sık yüzyüze olduğumuz pek çok gerçekler vardır. Bunlardan kaçınmamız mümkün değildir. İşte bu gerçeklerden bazıları vardır ki, onları ispata gerek yoktur. İşte inkarı mümkün olmayan hakikatlerin başında ölüm gerçeği gelmektedir. İslam Türk kültüründe bir söz vardır. Gelin çıkmayan ev olur da, ölüm çıkmayan ev olmaz. Ölüm bizim gölgemizdir. Vakti gelmeden bizden ayrılmaz. Zamanı gelince de bedenimizi alır götürür.

Peki o zaman nedir ölüm?

Ölüm, insanın bu fani geçici hayattaki ömrünü bitirip, ebedi hayata geçmesidir. Yani ölüm asla yok olmak demek değildir. Bilakis, ebedi ömrümüze geçiş olayıdır. Mezar ise; 3-5 kazma vurmakla açılan bir çukur değil, dünyanın ahirete geçiş kapısıdır.

Mühim olan ölmek değil, ahireti kazanmak için imanla ölmektir. Ölüm bir nimettir. Düşünelim bir an; Eğer ölüm olmasaydı, insanlar sürünselerdi, dünya yaşanmaz olurdu. Onun için ölmekten değil, sürünmekten korkmalı. En önemlisi de imansız ölmekten korkmalıyız. Çünkü hayat sadece bu dünyadan ibaret değildir. Dünya fani ahiret baki, ebedidir.

R.SAV. efendimiz, dünya hayatının kısalığını, ahiretin ebedi olduğunu anlatmak için, “ahiret hayatının ebediliği, dünya hayatı yanında siyah tüylü bir  devede beyaz kıl kadardır. Dünya hayatı budur” buyurmuştur.

Ancak; ebedi hayatın tapusu bu kısa dünyada kazanılmaktadır.

Sahabeden birisi, R.SAV.e hitaben; “Ya resulallah, ibret almak için ben ölmeden önce mezarımı hazırladım. İyi yapmış mıyım?” dedi. R.SAV. “Kötü yapmamışsın. Ama keşke mezarını kendine değil de, kendini mezara hazırlasaydın. Daha iyi olurdu” buyurmuştur.

Ve yine R.SAV. bir cenazenin peşinden giderken bir sahabi cübbesini çekerek bana öğüt ver, bana öğüt ver deyip duruyordu. R.SAV. de, o sahabiye hitaben; “Kardeşini tabuta koymuşsun, mezarına götürüyorsun da, ondan öğüt almak için ölüm yeter” buyurmuştur.

Ne gariptir ki, insanlar çocukları olunca gülerler, ölüleri olunca ağlarlar. Doğrudur. Ama keşke ölü imanla göçtü, ebedi rahata erdi diyebilselerdi.

Netice; ölümün ne zaman nerede geleceğini bilemeyiz. Önemli olan ölüm  değil, ölüm ve ötesine hazırlıklı olmaktır. Yoksa bu dünyada adaletin gerçek manada tecelli ettiği olay ölüm olayıdır. Çünkü ölüm gerçeği herkese eşit uygulanıyor. Ölümsüz canlı olmuyor. Asla hilesi yoktur.

Bir insana Allah’ın verdiği en yüce nimet imanla ölmektir. Amacımız bu olmalıdır. Yoksa ölümden kurtuluş yoktur.

Son söz Yunus’un:

“Yürü behey yalan dünya, sana kanan göçer bir gün.

İnsan bir ekin misali, onu eken biçer bir gün.”

Her nefis ölümü tadacak. Sonra bana döneceksiniz.

Gerçek müminler Allah’tan geldik, yine ona döneceğiz derler. Bu inançla yaşar, bu imanla ölürler.