Son günlerin özellikle siyasi gündemin tartışmalarına baktığımızda, okumayan ve de okuduğunu da anlamayan bir toplum olduğumuz sanki kanıtlanmış gibi.

İşte bu olguyu, biraz rakamlara boğularak anlamaya ve de anlatmaya çalışmak istedim.

Uluslararası Yayıncılar Birliği'nin (İPA) 2016 verileri ve TÜİK'in ayrı ayrı yaptıkları araştırma sonucundaki verilere göre:

-Kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235'inci sıradadır.

-Kitap okumaya ayırdığımız süre, günde ortalama sadece 1 dakika ama TV izlemeye ortalama 6 saat, internete bağlanmaya ortalama 3 saattir.

Bunu daha da somutlaştırırsak, bir yılda kitaba ayrılan toplam süre 6 saattir. Yani bir günlük TV izleme süresi kadardır.

***

Türkiye'de kişi başı 1 yılda kitaba ayrılan para ortalama 25 senttir.

Birleşmiş Milletler araştırmasına göre kitap için yılda ortalama Norveçli 137 dolar, Alman 122, Belçikalı ve Avusturyalı 100, Güney Koreli 39 dolar ayırırken Türkiye'de 25 cent kadardır. (1 dolar=100 cent)

En fazla kitap okuyan ülkeler ise % 21 ile Fransa ve İngiltere, % 14 ile Japonya, % 12 ile ABD, % 9 ile İspanya, ülkemizde ise bu oran binde l'dir.

Yani 100 Fransız'dan 21'i kitap okurken bizde 1000 kişiden 1'i kitap okumaktadır.

Ve yine araştırma sonucuna göre Japonya'da bir kişi 1 yılda ortalama 25, İsviçre'de 10, Fransa'da 7 kitap okurken Türkiye'de ancak 10 yılda 1 kitap okumaktadır.

Bugün 9 milyon nüfuslu Azerbaycan'da kitaplar 100 bin tirajla basılırken, Türkiye'de 3 bindir. Galiba bunun da en az yarısı kitapçı raflarında beklemektedir.

Elbette bu durumu devlet politikası ile açıklamak mümkündür.

-Çünkü okuyan ve okuduğunu sorgulayan nesil, iktidarların korkulu rüyası olmuştur.

-Kitabı silahtan daha tehlikeli gören, okuyana kuşkulu gözlerle bakılan bir geçmişimiz vardır.

'S' ile başlayan kitapları, hatta Sosyal Bilgiler Kitabı'nı bile ideolojik sanan bir geçmiş yaşanmıştır.

Sonuçta okumayan, cep telefonları ile sanal dünyada gezen bir toplumsal yapı yaratılmıştır bu ülkede.

***

Konuya bir de gazeteler üzerinden bakalım.

Dünya Gazeteciler Birliği (WAN) verilerine göre, 1000 kişi başına 600'den fazla net satışla, dünyada kişi başına en çok gazete satılan ülke Norveç'tir. Nüfusu 5 milyon olan ve iki resmi dilin konuşulduğu Norveç'te günlük gazete tirajı 4,5 milyondur.

Bu ülkeyi İsveç, Japonya, Finlandiya, Danimarka, İsviçre, Avusturya, Singapur, Kanada, Almanya, Hollanda, İngiltere, ABD izlemektedir.

Türkiye'de ise bugün 1000 kişiye 44 gazete düşmektedir. 80 milyonluk Türkiye'de 41 gazetenin toplam günlük tirajı yani günlük baskı sayısı yaklaşık 3 milyon 200 bindir.

-Oysaki İsveç'in nüfusu 9 milyon, günlük gazete tiraj 4,5 milyondur.

-Japonya'nın nüfusu 127 milyon, gazete tirajı 80 milyondur.

-Almanya'nın nüfusu 82 milyon, gazete tirajı 22 milyondur.

***

Elbette Türkiye'de gazete okunmamasının da nedenleri vardır. Bunlar:

-Yalan haberdir, haberlerde aşırı yandaşlıktır.

-Geçmişte darbelere övgüdür.

-Halkın sözcüsü olmaktan çok iktidarın sözcüsü olmaktır.

-Ve daha da önemlisi, tüm bunları dışında okuyandan korkan bir devlet politikasının sanki okuma özürlü bir toplum yaratmış olmasıdır.

Çünkü bu olguyu ilk ve ortaöğretimde 17 milyon öğrencisi, üniversitelerde 7 milyon öğrencisi, 1 milyonu aşkın öğretmen, 150 bini aşkın akademisyeni ve 200'e yakın üniversitesi olan bir ülkede başka türlü izah etmek mümkün değildir.

***

Peki, okumayan bir kişinin, okumayan bir toplumun konumu nedir?

-Okumayan kişi dedikodu üretir, okumayan toplum hamaset üretir. Güce tapınır okumayan toplum.

-Okumayan bir kişide, okumayan bir toplumda analitik düşünce gelişmez, olaylar sorgulanmaz.

-Uğur Mumcu'nun dediği gibi "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi" olunur.

-Belki biraz ağır olacak ama okumayan ve bilinçlenmeyen bir toplum, koyun gibi güdülmeye mahkûmdur.

-Ve de okumayan toplum bilim üretemez, toplumcu siyaset üretemez.

İşte somut bir örnek:

Bugün 7 milyonu İsrail'de yaşayan ve dünyadaki toplam nüfusu 14 milyon olan Yahudilerin Nobel Bilim Ödülü 104 iken, 57 devletten oluşan 1 milyar 700 milyonluk İslam dünyasının aldığı bilim ödülü, Aziz Sancar'la birlikte toplam 3'tür.

Sonuçta okuyan, sorgulayan, analiz yeteneğini geliştiren bir eğitim projesinin olmadığı ve de okuyana kuşkulu gözle bakıldığı bir ülkede olacak olan budur. Başka ne diyelim...