Kuşkusuz insan olarak okumak ve yazmak en önemli işlevlerimizden biridir.
Dünyanın en mükemmel yaratıkları olan biz insanların, birbirlerini, duygularını tanımalarında kitap okumanın katkısı çok büyüktür.
Yine yeryüzünü, yani doğayı diğer ülkeleri, onların kültürlerini tanımamız için tümünü gezmemiz mümkün olamayacağına göre, en güzel rehberimiz bu konuda yazılan kitaplar olacaktır elbet.
Okullarda öğretilenlere ilaveten bilimi, tekniği, her türlü bilgiyi ömür boyu nereden öğreniyoruz, kitaplardan değil mi?
Gelişmiş ülkelerde, uygar ülkelerde, okunan gazete ve kitap sayısı ile, bizdeki yani az gelişmiş, ya da gelişmekte olan ülkelerde okunan gazete ve kitap sayısı arasındaki uçurum bu konuda en güzel ölçü değil midir?
Ayrıca sürekli kitap okuyan kişilerin algılama, muhakeme yetenekleri, okumayanlara göre çok daha fazla gelişir ve olaylara daha sağlıklı, daha geniş ufuklu, daha akılcı yaklaşırlar.
En zararsız, üstelik en yararlı arkadaş kitaplardır. Tabiidir ki, insanlara iyi ve doğru düşünceler, fikirler vermeye çalışan kitaplar.
Kitap okumanın sağladığı yararlar konusunda en güzel örnek büyük önderimiz, eşsiz liderimiz Atatürk’tür kuşkusuz.
O, Kurtuluş Savaşı sırasında cephede bile kitap okumuştur.
Ömrü boyunca 3000’den fazla kitap okuduğu söylenmekte.
Dehası yanında, bu kitapların da yararı, yaptığı işlerden de anlaşılmıyor mu?
Başta, yurdu tüm olanaksızlıklara karşın işgalcilerden temizlediği bir Kurtuluş Savaşı mucizesi örneğin.
Ardından, diğer dünya liderlerinin 150 yılda yapamayacağı devrimleri 15 yıl gibi kısa bir sürede başarması, başka nasıl açıklanabilir.
Yandaşların Dünya lideri demesi ile Dünya lideri olunamıyor elbet. 1979 yılında UNESCO’nun, üyesi olan 156 ülkenin ortak kararı sonucu, Atatürk’ü Dünya lideri olarak ilan etmesinde olduğu gibi, Dünya lideri olunabiliyor ancak...
Bugün kitap okumayı sevmeyen, okudukları kitaplar, bir elin parmaklarını geçmeyen, günümüz üst düzey yöneticilerinin yaptıkları işler ise ortada.
İnsan doğasına aykırı, çağ dışı uygulamalar yapıyorlar, iktidar hırslarının esiri oluyorlar.
En başta kendilerinin o makamlara gelmelerini borçlu oldukları, dünyanın hayran olduğu dahi lider Atatürk’ün adını nankörlük edip ağızlarına almaktan kaçınıyorlar.
Başbakanımız ısrarla Gazi Mustafa Kemal diyor.
Onu unutturmaya çalışıyorlar. Fakat başaramayacaklar elbet. Zira 10 Kasım 2012’de Anıtkabir’i ziyaret edenler 415 bin iken, 10 Kasım 2013’te 1 milyon 89 bin. Yani iki buçuk misli bir artış.
Milli bayramları kaldırıyorlar, kamu kurumlarının tabelalarından T.C.’yi kaldırıyorlar, devlet nişanından Atatürk’ün resmini ve T.C. ibaresini kaldırdılar. Andımızı kaldırdılar. Eğitimi bozdular.
Onun eseri olan laik Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm değerlerini tek tek ortadan kaldırıyorlar.
Kadınların başlarını örtüp, dört duvar arasına kapatmaya çalışıyorlar. Ki bu konuda bile, Kur’an’da kesin bir açıklık olmadığı halde, okuduklarını anlayamadıkları görülüyor. Ya da öyle işlerine geliyor.
Dindar ve kindar gençlik yetiştiriyorlar. Başta onların işsizliğine çözüm bulacakken.
Gençleri kadın ve erkek diye, insanları, ortak payda olan Türk sözünü kaldırarak, etnik yapısına göre ayrıştırıyorlar. Hem de biz insanları ayrıştırmıyoruz diye diye.
Polisi Toma’lar ve biber gazı ile gençlerine üstüne salıyorlar.
İnsanların özel yaşamlarına kadar el atıyorlar.
Atatürk’ün kurduğu ne kadar çağdaş kurum varsa bozmak için uğraşıyorlar, çağın gerisine taşımaya çalışıyorlar.
17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet olayları da tüm bu zihniyetin bir sonucu oldu.
Hiç, sürekli kitap okuyan çağdaş düşünceli kişilerin bu kadar saçma sapan, çağ dışı işler ve yolsuzluklar yapması olanaklı mıdır?
Gerek mesleki, gerekse sosyal ve kültürel konularda devamlı kitap okumayı alışkanlık haline getirmeden, ne o meslek hakkı ile yapılabilir, ne de çeşitli konularda güzel ve anlamlı yazı veya şiir yazılabilir. Ne de fikir yürütülebilir.
Bir suikastle kaybettiğimiz değerli araştırmacı yazar Uğur Mumcu’nun dediği gibi “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz”.
Güzel şeyler yapabilmek, kendini bilim ışığında yetiştirebilmeye ve aklını iyi kullanabilmeye bağlıdır.
Elbet bu da ancak çok okumakla olanaklı.
Okuma özürlü toplumumuzda, okur sayısı artmadıkça iyi bir geleceğimizin olamayacağı da ortada değil mi?