Anlatılanı doğru algılamak ya da doğru anlamak, bir eğitim işidir.

Belli bir alt yapıyı, belli bir kültür birikimini gerektirir.

Okuduğunu anlamak da öyledir.

Gerek aile içinde ve gerekse okullarımızda, bu tür eğitime önem verilmiyor, ne yazık ki. Çocuklarımızın büyük bölümü, anlatılanı ve de okuduğunu, “anlama ve algılama yetisini kazanamadan” hayata atılıyor.

Dolayısıyla da hayatın tümünün, kendi algıladıkları kadar olduğunu sanıyor.

Çünkü insanlarımız, söylenenleri, anlatılanları tam olarak dinlemiyor; dinlemediği için de olayları doğru kavrayıp, doğru sonuca ulaşamıyor.

Okuma konusu da öyle…

İnsanlarımız okuyor ama okumuş olmak için okuduğundan ya da koşullanarak okuduğundan; okuduğu yazının özüne erişip, yazarın ne demek istediğini anlamıyor.

Anlamadığı için de kendince kel alaka sonuçlar çıkarıyor, o yazıdan. Kel alaka yorumlar yapıyor.

Eğitmeyi beceremediğimiz insanlarımızın bu sakat tarafları, her alanda, her konuda hepimizi etkiliyor.

Örnek mi istiyorsunuz?

İşte örnek.

Yıllardır, tüm Türkiye genelinde, artık iyice zıvanadan çıkan “trafik disiplini ve gürültü kirliliği” konularında, yazılar yazıyor; ilgili kurumlara çağrılar yapıyorum.

İşimize gelse de gelmese de, itiraf etmekten kaçınsak da kaçınmasak da; ülkemizin tüm yerleşim merkezlerinde, tüm kentlerimizde, insanları rahatsız eden bir sürücü güruhu var. (Altlarındaki araçlarını, kuralına ve amacına uygun olarak kullanan sürücüleri, bu nitelemelerden tenzih ederim.)

… …

Ben yazılarımda, altlarındaki (2 ya da 4 teker) araçlarını gürültü makinesi olarak kullanan sürücülere diyorum ki;

Bakın canım kardeşlerim, bakın güzel kardeşlerim; buralar, toplu yaşam alanları. Bu alanlarda yaşamanın kuralları var.

Bu kentlerde yaşayan büyük küçük her insanın, kendilerine özgü yaşam alanları var.

kentlerin yaşlıları var, hastaları var, öğrencileri var.

Bu insanlar, huzur istiyor, sessizlik istiyor, sükunet istiyor.

Oysa sen, bile bile çıkardığın malum iğrenç seslerle, bu düzeni bozuyor, bu insanları rahatsız ediyor, bu kirliliklerin kaynağı oluyorsun.

Deldiriyorsun altındaki iki ya da dört tekerli araçların egzozlarını,ya da özel patlayıcı aparatlar ilave ettiriyorsun; sonra da günün yirmi dört saati, sabah demeden, akşam demeden, okul önü, hastane önü, cami önü demeden inim inim inletiyorsun ortalığı.

Ne kural tanıyorsun, ne hak, ne hukuk…

Ne trafik ışıklarına uyuyorsun, ne de trafiğin diğer kurallarına…

Tüm araçlar kırmızı ışıkta beklerken, sen basıp gidiyor; tek yönlü sokaklara pervasızca dalıyorsun. Yayalara ait kaldırımları, refüjleri pervasızca kullanıyor; normal yollarda da diğer sürücüleri sıkıntıya sokacak şekilde araçlar arasında slalomlar yapıyorsun.

Ne hakkın var buna?

Dağ başı mı burası?”

… …

Yazdıklarımın özü bu.

Buraya kadar yazdıklarımızda, bir yanlışım var mı?

Yok.

Yok ama malum zihniyetli, malum kişilerden, anında tepkiler geliyor.

Niye?

Çünkü okuduğunu anlamıyor ya da işine geldiği gibi yorumluyor.

Yeni ayırdına vardım; 29 Mayıs 2017 tarihinde yayımlanan İKİ TEKER TERÖRÜ adlı yazıma bu yapıdaki bir kişiden tepki(!) gelmiş...

HANÇER rumuzuyla gelen bu tepkiyi(!), noktasına ve virgülüne dokunmadan aynen yayımlıyorum.

Diyor ki Bay HANÇER;

“sizi nezakete davet etmek isterdim ama o evreyi çoktan aşmışsınız bir motorsiklet kullanıcısı olarak siz ve sizin gibi motorsikleti taşıt olarak görmeyen bireyler yüzünden sayısız canlar verdik yani saygısız terör motor terörü demişsinizya asıl terör motordüşmanlığı ile estirdiğiniz terör konuyu çok etraflı yazmak isterdim ama yazınız tamamen nefret dolu çok anlayacağınızı sanmıyorum savunduğum motor grubu nun içinde elbette sizin bahsettiğiniz tarzda çıkanlar olacaktır istisna onları bizde istemiyoruz keşke sizde ayırararak yazsaydınız ayrıca bizim kullandığımız motorsikletler de vergi veriyor eminim sizdende fazla veriyoruzdur ilk defa bir cisim motorsiklet ten rahatsız olduğunu beyan etti insanlar keyf alıyor rahatsız olunan motor grubu belli siz onları ayırmadığınız için bu yazıyı fazla detaya girmeden yazmak istedim nacizhane tavsiyem size alanya dada ormanlık alanlar var temiz hava sessiz bol bol Çam kokusu trafiksiz!!! (bu yorumu paylaşmanızı bekliyorum TARAFSIZ MEDYA)

… …

Rumuz HANÇER…

İmza yok, ad yok, adres yok.

Çünkü savunduklarının, trafikte yaptıklarının doğru olmadığını o da biliyor.

Ama istiyor ki; ben altımdaki aracı, günün 24 saati inim inim inleteyim, bağırtayım, böğürteyim, kimse karışmasın bana…

Böyle bir şey olabilir mi?

Okuduğunu anlamayan (ya da anlamamızlıktan gelen) Bay HANÇER diyor ki; "siz ve sizin gibiler motosikletleri taşıt aracı olarak görmüyorsunuz...

Ben de diyorum ki, tam aksine siz altınızdaki o iki tekerlekli araçları taşıt aracı olarak görmüyorsunuz; görseniz, o araçların da trafik kurallarına uyma zorunluluğunda olduğunu bilir, ona göre kullanır, ona göre davranırsınız. Trafik kurallarına uymanız halinde de kaza yapmaz, ölümlü kazalara yol açmazsınız.

... ...

Okuduğunu anlamayan (ya da anlamamızlıktan gelen) Bay HANÇER diyor ki; "biz motorsikliler de vergi veriyoruz, hatta eminim ki sizden de fazla veriyoruz..."

Ne alaka şimdi bu vergi olayı?

Yani sizin (de) vergi veriyor olmanız; altlarınızdaki iki tekerli taşıtları, dilediğiniz yerde ve saatte, gürültü makinesi olarak kullanmanız hakkını mı veriyor size?

* * *

Yineliyorum;

Burası dağ başı değil efendiler(!), yanlış yapıyorsunuz.

Kötü örnek oluyorsunuz.

‘Herkes beni görsün, beni izlesin, benim farkıma varsın’ kompleksi ve görgüsüzlüğüyle, motosikletlerinize ilave ettirdiğiniz o özel(!) aparatların çıkardığı o iğrenç seslerle, sevimsiz oluyorsunuz. Altlarınızdaki o iki tekerli garabetlerin çıkardığı rahatsız edici seslere bile zor tahammül edilirken; üstüne üstlük verdiğiniz ara gazlarıyla ortalığı inletiyor; insanları korkutuyor, rahatsız ediyorsunuz.

Ne hakkınız var buna?

Dağ başı mı burası?

Ayrıca da niye böyle yapıyorsunuz?

Sizin hiç hasta ananız, babanız; hamile eşiniz, bacınız; istirahat etme durumunda olan yakınınız olmadı mı?

Ne zevk alıyorsunuz, bu iğrenç sesleri çıkaran ya da çıkartan olmaktan?”

… …

Bütün yazdığım, çizdiğim bu…

Şimdi soruyorum, bu yazı(ları)mın (vaktiniz olursa eğer bu konudaki diğer yazılarımı da okuyun lütfen) neresinde; nezaketsizlik var?

Siz gece gündüz demeden, hastane önü, okul önü, cami önü demeden inim inim inleteceksiniz ortalığı; siz nezaketli olacaksınız; “yapmayın böyle” dediğim için ben nezaketsiz olacağım.

Var mı böyle bir şey?

Okuduğunu doğru anla Bay HANÇER!.