“Binlerce insanı topluma kazandıran, sevgi, saygı aşılayan, Cumhuriyetin eşsiz abidesi saygıdeğer asil öğretmenim. Lutfen minnet ve teşekkürümü kabul edin.

Siz her güzelliğe layıksınız efendim. Ali Mutaf/Serik

Bir öğretmenin hayatta alabileceği bundan daha güzel bir hediye yoktur.

Hoşgörünüze sığınarak beni böylesine yücelten bir mesajı sizlerle paylaştım.

Serik lisesinde (1970-1976) Tarih öğretmenliği ve idarecilik yaparken, öğretmen yokluğundan (Tarih, Beden Eğitimi, Felsefe, Mantık, Sosyoloji, Psikoloji, Sağlık Bilgisi, Ahlak Dersi, Müzik, Resim, Din Dersi) tam on bir derse giriyordum.

Ortaokul ve lise beraber olduğu için diğer boş geçen dersleri Köy Enstitüsü mezunu İlk Okul Öğretmeni arkadaşlara veriyordum.

Bir gün, Lise 2 Fen sınıfta, “çocuklar sizler Lise 3.’de Felsefe okumayacaksınız, Lise 3 Edebiyat kolunda Felsefe var. Fen bölümünde yok. Aslında büyük eksiklik, Felsefe okumayan hayatı tam olarak kavrayamaz “ demişim.

Sene başında lise 3 Fen sınıfından Ali Mutaf Edebiyat koluna geçmek için dilekçe verdi. “Evladım iyi düşün, Üniversite sınavında Fen sınıfından mezun olanlar daha başarılı oluyor” dedim. Ali gülerek, “hocam ben Felsefe okuyarak hayatı tam anlamıyla kavramak istiyorum” deyince dilekçesini kabul ettim.

Bir, iki hafta sonra bir veli gelerek, “hocam Lise Fen kolundan mezun olan mı, Edebiyat kolundan mezun olan mı Üniversite sınavında başarılı olur?” dedi. Ben de “Fen kolundan mezun olan” dedim. Adam” anlaşılmıştır hocam” dedi ve gitti.

Ertesi gün Edebiyat koluna geçen Ali ağlayarak odama geldi, “hocam yaptığınızı beğendiniz mi? Babam beni evden kovdu” dedi. 

Meğer o veli, Ali Mutaf’ın babasıymış. Hemen Ali ile beraber babasının iş yerine gittik. Olayı anlatarak, “sırf Felsefe okuyarak hayatı daha iyi kavrayacağını söylediğim için Ali sınıf değiştirdi, kabahat benim” dedim ve adamı zorla ikna ettim.

Aynı yıl lise üçlerde yapılan aramada bir kız öğrencide aşk mektubu bulunmuş. Türkçe öğretmeni bir bayan, “bu mektuptaki yazı Ali Mutaf’ın, ben yazıdan tanıdım” dedi. Meğer bizim Felsefeci Ali de o kıza aşıkmış.

Disiplin kurulu olarak mektubu göstermeden Ali’ye sorduk.” Ali sen bu kıza mektup yazdın mı?” Ali, “yazdım hocam” deyince, Ali’ye bir hafta okuldan uzaklaştırma cezası verdik.

Mektubu alan kız öğrenci Ali’ye giderek, “Ali o mektup senin değil, Antalya lisesindeki Ali’ye aitti “ demiş. 

Koşarak yanıma gelen Ali, “hocam o mektup bana ait değilmiş, cezamı kaldırın” dedi. Müdür Vekili ve Başmuavin olarak Disiplin kurulunu topladım.” Arkadaşlar yanlış çocuğa ceza vermişiz, bu cezayı kaldıralım” dedim.

Arkadaşlar “verilen ceza kalkmaz” diyerek itiraz edince, cezayı kaldıramadık.

Ali’nin haksız cezası hâlâ içimde uktedir.  Ali’den defalarca özür diledim.

Yaklaşık on beş senedir Ali ile her hafta görüşür, Felsefe muhabbeti yaparız.

1973’te Emine hanımla evlenen Ali’nin üç çocuğu ve 4 torunu varmış.

Maddi nedenlerden dolayı yüksek tahsil yapamayan Ali şimdi Serik’te anlı, şanlı bir gazeteci ve iş adamı olmuş.

Serik İlke gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Antalya Haber Bülteninde yazılar yazıyor. “Severim” adlı bir de şiir kitabı yayınlamış Ali.

Belli ki Felsefe benim gibi Ali’nin de hayatını değiştirmiş. Felsefe okuyarak hayatı daha iyi kavrayan işte o çocuk, 24 Kasım Öğretmenler Gününde hayatımda bugüne kadar aldığım en güzel hediyeyi yolladı. İyi ki varsın, sevgili Ali…

Büyüyle yatan, falla kalkan bazı garipler Maya takvimine göre 21 Aralık’ta kıyametin kopacağını söylüyorlar.

Bazı garipler kıyamet kopacak diyorlar,

Maya takviminde sona geldik diyorlar,

Ezelden ebede nice zamanlar geldi, geçti,

İlâhi kader bir sonsuzluktur bilmiyorlar… (Mehmet Özata)  12-12-2012